Düğün

122 11 0
                                    

Sabah güneşinin doğmasıyla aydınlandı Krofaiforis Kıtası. Son günlerde ısınan havayla birlikte doğa yeşermiş, renk renk çiçekler açmış, öten kuşların cıvıltısı artmıştı. Bahar tam anlamıyla gelmişti. Kötü günler geride kalmış, üzerlerine çöken kâbus son bulmuştu. Herkes huzur içinde eski yaşantısına bıraktığı yerden devam ediyordu. Mutluydular, eskisinden daha çok mutluydular. 

Nopuntis Krallığında ayrı bir mutluluk vardı. Ayrı bir telaş, ayrı bir heyecan, ayrı bir neşe… Düğün günüydü bugün, Kral John ve Prenses Melanie’nin düğün günü. 

Sarayda herkes tatlı bir koşuşturma içindeydi. Öğlen saat on ikide, misafirler gelmeden her şeyin hazır olması gerekiyordu. Düğün için sarayın bahçesi hazırlanacaktı. Misafirler burada ağırlanacak, nikah burada kıyılacaktı. 

Mia, Melanie ile odasında camdan hazırlıkları izliyorlardı. Melanie, bir gün öncesinden neyin nasıl olması gerektiğini yardımcılara anlatmıştı. İstediğinin dışında bir şey olsun istemiyordu. Kendi düğünüydü, sade ama şık bir ortam düşünmüştü. Çok fazla gösterişli şeylere gerek yoktu. John, bu duruma karışmamıştı, ‘Sen nasıl istersen öyle olsun,’ demişti. Masalar için beyaz kumaş seçmişti Melanie. Süslemeler için çiçek, servis takımları için gümüş. 

Süslenilen bahçeye baktığında içi açıldı, bahar havasına uygun bir ortam olmuştu. Huzur veren bir ferahlık vardı. Süslemelerde kırmızı kullanılmasını istememişti. Kırmızı rengin, John ile üzerlerindeki pelerinin rengi olmasını istiyordu. 

“Küvet hazır. Yıkandıktan sonra seni hazırlamaya başlayalım.” Bakışlarını izlediği bahçeden ayırıp Mia’ya çevirdi. 

“Olur.” 

Melanie, kendini küvetin içindeki sıcak suya bıraktı. Bedenine yayılan sıcaklık, burnuna gelen hoş kokular onu rahatlatmıştı. Heyecanlıydı, hem de hiç olmadığı kadar. Kendini çok mutlu hissediyordu. Üzüntülerini bir kenara bırakmıştı. Anne ve babasının yanında olmasını çok isterdi. Olamasa bile kendisini izleyip çok mutlu olduklarından emindi. Belki de kendisiyle gurur bile duyuyorlardı. Düşmanlarını, o alçak adamı kendi elleriyle öldürmüştü. Bundan sonra gelecek olan tehlikeler onu korkutmuyordu. Hayatında onu ölene dek koruyacak bir adamla evleniyordu. 

Banyodan çıktığında aynalı masasının karşısına, sandalyeye oturdu. Mia, saçlarını kurutmaya başladı. Nazikçe canını acıtmamaya dikkat ediyordu. Saçı tamamen kuruduğunda arkasında toplayıp güzel bir şekil verdi. 

Melanie, biten saçından sonra yerinden kalkıp yatağın üzerinde duran gelinliği aldı. Üzerine giydiğinde Mia arkasına geçip gelinliğin ipleri kasıp bağladı. Melanie, karşısında duran aynada kendini baştan aşağıya süzdü. Annesinin gelinliği ona tam olmuştu. 

“Çok yakıştı Melanie, çok güzel oldun.” 

Melanie, neşeli bir gülümsemeyle arkadaşına döndü. “Sayende, teşekkür ederim.” 

“Heyecanlı mısın?” 

“Evet, fazlasıyla.” 

“Umarım çok mutlu olursunuz.” Melanie, arkadaşına sıkı sıkı sarıldı. En azından Mia’nın düğününde yanında olduğu için mutluydu. 

“Haydi, sende hazırlan bir an önce.” 

***

John, odasında düğün için Lucas’ın yardımıyla hazırlanıyordu. Üzerine giydiği gösterişli ve şık kıyafetini kendine yakıştırmıştı. Başına taktığı tacı ve üzerine aldığı kırmızı pelerini ile kendini hazır hissediyordu. 

Lanetli PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin