Kral Archer, merakla Helena’nın söyleyeceklerini bekliyordu. Bir kızı vardı, yirmi yıldır görmediği bir kızı. Onu merak ediyordu. Kimdi? Neredeydi? Onu daha önce hiç görmüş müydü? Kendisine benziyor muydu? Kendisini yani babasını merak ediyor muydu? Bunca yıldır neler yapmıştı?“Nerede kızım?” diye sordu karşısında duran Helena’ya.
“Onu sana getireceğim. Buraya aramızdaki meseleyi halletmeye geldim. Kızımızın bu durumdan etkilenmesini istemiyorum.”
“İzninle önce üzerimi giyineyim.”
“Tabi.” Helena, hızlı adımlarla odadan çıktı. Kapının hemen yanında Archer’ın hazırlanmasını bekledi. Gelmekle iyi mi yapmıştı emin değildi. Konuşma nasıl geçerdi hiç kestiremiyordu.
Kısa süre sonra Archer, odasından çıktı. “Toplantı salonuna geçelim.” Helena, itiraz etmeden onu takip etti. Yuvarlak büyük masaya karşılıklı olarak oturdular. “Seni dinliyorum.”
Helena, olanları birer birer anlattı. Neler olduğunu, nasıl olduğunu hiç atlamadan detayına kadar söyledi.”
Archer, mutluydu aynı zamanda biraz üzgün. Bir kızı vardı ancak onunla daha önce hiç zaman geçirememişti. Doğum gününü bilmiyordu. İlk adımlarını görememişti. Onunla hiç oyun oynayamamıştı. Eğitimiyle ilgilenememişti. Üzüldüğünde yanında olamamıştı. Evlenmişti ancak o kızının düğününde bir yabancı gibi orada durmuştu. “Bu durumun suçlusu sensin.”
Helena, bir tartışmanın başlayacağının farkındaydı. “Bu hale senin yüzünden geldik. Beni sarayındaki casus olmakla suçladın.”
Archer, hayır anlamında başını salladı. “Suçlu olduğumu kabul ediyorum. Ama sen kızımı benden ayırdın. Onu görmeye, nasıl olduğunu bilmeye hakkım vardı benim. Sen bu hakkı benim elimden aldın. Tanımadığımız bir yabancıların eline bırakmışsın kızımızı. Eğer bakamayacağını düşündüysen ona ben bakardım.”
“Benim kızıma bakamadığım gibi bir durum söz konusu değil. Sana bunu açıkladım. Beni suçlamalarından sonra sana kızımı bırakır mıydım ben.”
“Beni, kızımla cezalandırdın. Ben yirmi yıldır neler çekiyorum sen biliyor musun? Nasıl bir özlem içerisinde olduğumu, nasıl üzüldüğümü, bebeğimi nasıl merak ettiğimi biliyor musun? İyi mi, hayatta mı, nerede, ne yapıyor? Ben yıllarca bunları bilmeden yaşadım.”
Helena, Archer’ı haklı buluyordu ama kendisi de haklıydı. Sevdiği adam ona güvenmemişti. Onu casuslukla suçlamıştı. “Bende yıllarca beni suçladığın anı düşündüm. Bana söylediğin, hak etmediğim o sözleri düşündüm. Bana güvenmeyişini, bana inanmayışını düşündüm. Bana olan aşkını sorguladım ve sonunda bu inancımı yitirdim. Kabul edelim, ikimiz de suçluyuz.”
‘Bana olan aşkını sorguladım ve sonunda bu inancımı yitirdim.’ Bu cümle Archer’ın kalbine bir hançer gibi saplanmıştı. Artık kendisini sevmiyor muydu? Durum Archer için öyle değildi. Helena’ya çok kızıyor bile olsa bugüne kadar onu sevmekten hiç vazgeçmemişti. Tekrar hayatında olmasını çok isterdi.
Helena, oturduğu yerden kalkıp Archer’ın yanına geldi. Barış sağlamak adına elini uzattı. “Aramızdaki bu meseleyi artık bir kenara bırakalım, kızımız için.”
Archer, oturduğu yerden kalkıp Helena’nın uzattığı elini sıktı. “Kızımız için.”
***
Melanie, sabah uyandığında kocası yanında uyuyordu. Genç adamın yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra ona seslendi. “John, haydi uyan.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasiaPrenses Melanie düşman krallığın adamları tarafından üzerine dökülen büyülü sıvı yüzünden derin bir uykuya dalmış ve uyuduğu her gün için ölüme bir adım yaklaşmıştı. Uyanmak zorundaydı. Eğer uyanmaz ve bir gün ölürse dünya üzerindeki tüm canlılarda...