Kasabanın girişine vardıklarında at arabasından indiler çünkü kasabanın yolları genelde kalabalık olurdu. Kasabanın girişinde arabaları emanet edecek biri olurdu. "Merhaba. Kaç saat duracak?" diye sordu adam.
"Bilmiyoruz, işimiz ne zaman biterse."
"Pekâlâ, saati yirmi ven."
"Tamam. Geldiğimizde öderiz."
Adam at arabasına binip diğer arabaların bulunduğu yere doğru sürdü. Boş olan kısma yerleşip atı bağladı.
Kasabaya girdiklerinde bir süre etrafta bakınarak yürüdüler. Sokaklar kalabalık ve canlıydı. Birileri dükkâna giriyor, başkaları çıkıyor, bazıları sokakta satılan sıcak içeceklerden alıyordu.
Melanie ve Mia önde giderken Lucas ve John arkadan yürüyordu. "Ne kadar borcun var?" diye sordu John fısıldayarak.
"Bin üç yüz ven." John, cebindeki keseyi çıkartıp Lucas'a parayı verdi.
"Gidip borcunu öde. Biz buralardayız."
"Tamam." Lucas, onların yanından ayrıldığında bir sokak arkadaki kasaba girdi.
"Bakın kim gelmiş. Borcunu ödemek için geldiysen iyi olur yoksa o asılı etlerden biri olursun."
"Borcumu ödemeye geldim." Lucas, ona borcu olan altı yüz veni tezgâhın üzerine bıraktı. "İyi günler." Adamın bir şey söylemesini beklemeden dışarıya çıktı. Bir sonraki durağı manav oldu.
"Yine veresiyemi isteyeceksin?"
"Hayır, borcumu ödemeye geldim." Lucas, adama beş yüz ven uzattı. Adam parayı alıp cebine koydu. "Kolay gelsin."
"Teşekkürler."
Manavdan ayrıldığında iki dükkân ötedeki ekmek fırınına girdi. Elinde kalan son iki yüz veni tezgâhın üzerine bıraktı. "Sana olan borcum."
"Bundan sonra sana veresiye yok."
"Bundan sonra senden bir şey almayacağım."
Lucas, başka bir şey söylemeden dükkândan çıktı. Adama kolay gelsin demek içinden gelmemişti. Borç yüzünden onu en çok fırıncı bıktırmıştı. İkisi de kendince haklıydı.
Lucas, hızlı adımlarla diğerlerinin olduğu sokağa doğru yürüdü. Melanie ve Mia'yı bir kıyafet dükkanında görmüştü. Dükkân daha çok kadınlar için satış yapıyordu. Hemen yan tarafında erkek kıyafeti satan başka bir yer vardı. John'un burada olabileceğini düşünerek içeriye baktı. Yanılmamıştı, John buradaydı. İçeriye girdiğinde John'un yanına vardı.
"Çabuk geldin."
"Evet, hemen hallettim."
"Kendin için bir şeyler bak."
"Hayır, benim yeterince kıyafetim var."
"Peki ayakkabıların, onlarla kışı geçirebilecek misin?"
"Evet, ayakkabılarımı yeni aldım. Gayet sağlamlar." Lucas, kendini onlara yük yapmak istemiyordu ve John bunun farkındaydı.
"Palton var mı?" Lucas, buna cevap verememişti. Paltosu eskiydi ve onu kışın sıcak tutamazdı. John, cevap alamayışının üzerine Lucas içinde bir palto aldı.
Dükkân sahibi alınanları bez bir torbanın içine katlayıp güzelce koydu. John, ücreti ödediğinde birlikte dükkândan çıktılar.
Melanie ve Mia, girdikleri dükkânda ilk önce kendileri için elbise beğendiler. Tek renk bulunan, koyu kahverengi, paltodan aldılar. Kışın ayaklarını sıcak tutacak birkaç çift çorap ve su geçirmeyen bir ayakkabı aldılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasiPrenses Melanie düşman krallığın adamları tarafından üzerine dökülen büyülü sıvı yüzünden derin bir uykuya dalmış ve uyuduğu her gün için ölüme bir adım yaklaşmıştı. Uyanmak zorundaydı. Eğer uyanmaz ve bir gün ölürse dünya üzerindeki tüm canlılarda...