Prens John, bakışlarını üst kattaki pencereden ayırdığında arkasında bulunan Melanie ve Mia'ya çevirdi. "Ben içeri girip bakayım. Siz burada bekleyin.""Tek başına girmen tehlikeli. Bizde gelelim." Melanie, lafını bitirdiğinde at arabasına doğru yürüdü. Sandıklarından birini açıp içinden iki tane kılıç çıkardı. Birini Mia'ya uzattıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladı. Melanie'nin bu hali John'un daha çok hoşuna gitmişti.
Kapıya geldiklerinde John, ses çıkartmamaya dikkat ederek kapıyı açtı. Ardına kadar ittirdiğinde içeriye bir adım atıp etrafa bakındı, kimse yoktu. İçeriye girdiğinde Melanie ve Mia onu takip ediyordu. Merdivenin başına varıp sessizce yukarıya çıkmaya başladılar. Merdivenleri çıktıklarında ışık gelen odaya doğru ilerlediler. John, elindeki kılıcını daha sıkı tuttu. Aralık olan kapıdan içeriye doğru bir bakış attı. Adamın biri, koltuğun üzerinde uzanıyordu. Aralık olan kapıyı açmak için ittirdiğinde kapıdan çıkan gıcırtı adamın dikkatini çekmiş ve o yöne bakmasını sağlamıştı. Adam, onları fark ettiğinde yerde duran bıçağına hamle yapmış ama John daha hızlı davranarak kılıcını adama doğrultmuştu. Adam, geç kaldığını anlayarak kendini geri çekti. "Kalk ayağa." Adam, John'un emri üzerine ayağa kalkmıştı.
Melanie ayağa kalkan genç adamı gördüğünde gözlerine inanamadı. Karşısında duran bu adamı tanıyordu.
"Lucas!" Mia'nın sinirli çıkan sesi üzerine ismi söylenen genç adam Mia'ya baktı.
"Mia, canım sevgilim." Mia, elindeki kılıcı yere bırakıp hızlıca adama doğru yürüdü. Adamın suratına sert bir tokat attığında genç adam tokadın etkisiyle biraz sarsıldı. "Ben bu tokadı hak ettim," diye mırıldandı. Mia, öfkeli bakışlarını Lucas'ın üzerinden çektiğinde sinirle odadan çıktı.
John, neler olduğunu anlayamamıştı. "Onu tanıyor musun?"
"Evet tanıyorum. Ondan zarar gelmez," diyerek cevap verdi Melanie. John kılıcını kılıfına geri soktu.
"Burada ne yapıyorsun Lucas?"
Lucas, tuttuğu yanağını bırakıp Prenses Melanie'nin önünde saygıyla eğildi. Ve sorusuna cevap verdi. "Bulduğum bu ev boştu. Bende burada yaşamaya başladım."
"Peki ev sahibinin bundan haberi var mı?"
"Hayır. Ev sahibinin kim olduğunu bilmiyorum." Melanie, Lucas'a gözleriyle John'u işaret etti. "Ev sahibi o mu?" Melanie evet anlamında başını salladı.
Lucas, karşısında duran siyah saçlı, yeşil gözlü, şık giyinimli adamı inceledi. Kim olduğunu bilmiyordu, daha önce onu hiç görmemişti. "Evin sahibi, Nopuntis Krallığının Prensi John." Melanie'nin tanıtması üzerine Lucas, John'un önünde eğildi.
"Beni bağışlayın prensim. Kalacak bir yerim olmadığı için buraya girdim."
"Seni bu seferlik affediyorum."
Lucas, mutlulukla eğildiği yerden doğruldu. "Teşekkür ederim." Gözleri birden dışarıya kaydı. Mia'yı görmek istiyordu.
"Git ve konuş," dedi Melanie, Lucas'a. Bunun üzerine Lucas, Mia'nın yanına gitmek için odadan çıktı. John, koltuğa oturduğunda Melanie'nin de oturması için işaret yaptı. Melanie, koltuğun diğer tarafına oturdu.
"Ona güvenebilir miyiz?" diye sordu John.
"Onu sekiz yaşımdan beri tanıyorum. Krallığımıza gelir bir şeyler satardı. O zaman kazandığı para ile tek ailesi olan annesine bakardı. Annesi beş ay önce öldü. Ondan sonra krallığımıza bir daha gelmedi. Daha doğrusu gelemedi, birkaç kişiye borçlanmıştı çünkü. Mia ile sevgili olmuşlardı. Hiç haber vermeden gidince Mia ona çok kızdı tabi. Zarar getirecek biri değil. Bize sorun çıkartmaz," diyen Melanie durumu ona özet geçti. "Bana kızıyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasyPrenses Melanie düşman krallığın adamları tarafından üzerine dökülen büyülü sıvı yüzünden derin bir uykuya dalmış ve uyuduğu her gün için ölüme bir adım yaklaşmıştı. Uyanmak zorundaydı. Eğer uyanmaz ve bir gün ölürse dünya üzerindeki tüm canlılarda...