Melanie, sabah gözlerini açtığında odada yalnızdı. Sevgili kocası John, yanında değildi. Uyku sersemliği halinde yataktan kalkıp üzerine sabahlığını giydi. Banyonun kapısını tıklattı. “John, içerde misin?” İçeriden bir karşılık gelmemişti, kocası içeride değildi.
Banyonun kapısını açıp içeriye girdi ve hızlıca işini halletti. Odasına tekrar girdiğinde Mia ellerini önünde birleştirmiş bekliyordu. “Günaydın kraliçem.”
“Günaydın,” dedi Melanie gülümseyerek. “John, nerede?”
“Sabahın erken saatlerinde askerlerle birlikte yola çıktılar”
“Kahvaltı etti mi?”
“Hayır efendim.”
Melanie’nin keyfi kaçmıştı. Kendisine haber vermeden nereye gitmişti? Ne zaman gelirdi? Kahvaltı bile etmeden gidecek kadar ne denli mühim bir işi olabilirdi?
Melanie, yardımcısı Mia’nın yardımıyla üzerindeki geceliğini çıkartıp açık mavi tonlarındaki elbisesini üzerine giydi. Saçları özenle yapıldıktan sonra kahvaltı için alt kata inip masaya oturdu. Önündeki tabağa konulan yiyeceklerle hiç ilgilenmiyordu. Bakışları karşısındaki boş olan eşinin sandalyesindeydi. Tek başına olmak canını sıkmıştı. Çok olmasa da tabağındakilerden biraz yedi.
Gün boyunca pek bir şey yapmamıştı Melanie. Uzun uzun sarayın terasında oturup eşinin gelmesini bekledi. Öğlen geçmiş, akşamın göz kamaştıran kızıllığı yavaş yavaş çekilmiş ve kör karanlık olmuştu. Sevgili kralı halen daha gelmemişti.
Akşam yemeği için masaya oturduğunda tabağındaki yemeğe bir kere olsun dokunmamıştı. Gözlerini ayırmadan kralın sandalyesini izliyordu.
“Kraliçe Melanie, iyi misiniz?” Mia, endişeyle sorduğu sorusunun cevabın alamamıştı. “Kraliçe Melanie.”
Yine bir ses gelmemişti. Kraliçesi gözlerini ayırmadan sandalyeyi izlemeye devam ediyordu. Mia, endişeyle salondan dışarıya çıktı ve kapıdaki nöbetçiye seslendi. “Generale haber verin hemen. Kraliçe iyi görünmüyor.”
Endişeyle geri döndü. “Kraliçe Melanie.” Genç kadın gözlerini bir kez olsun kırmadan odaklandığı noktaya bakmaya devam ediyordu.
General, telaşla salona girdiğinde hemen arkasından Lucas’ta girdi. “Nesi var?” diye sordu Lucas merakla.
“Yarım saattir bu şekilde. Oturduğundan beridir karşına bakıp duruyor. Tabağına hiç dokunmadı bile.”
General, sakince kraliçesinin yanına yaklaştı. “Kraliçem iyi misiniz?”
Kraliçe Melanie, sakince bakışlarını generale çevirdi. “Siz burada mıydınız general? Kralınızla neden gitmediniz?”
“Kraliçem, kralımız burada kalmamın daha iyi olacağını söyledi. Krallığı ve sizi korumam açısından.”
“Öylemi,” dedi Melanie biraz imayla. “Peki general bana söyler misiniz, kral nereye gitti?”
“Kral, yaklaşan savaş için diğer krallıklara konuşmaya gitti. Merak etmeyin yarın akşam burada olacaktır.”
Melanie, bu sözden sonra iyice sinirlenmişti. Masanın üzerinde duran ellerini sıkıca yumruk yaptı. O kadar çok sıkmıştı ki tırnakları avuç içine batmış ve kanamasına sebep olmuştu. Sevgili kralı, iki günlüğüne bir yere gitmişti ama kendisine haber verme gereği duymamış ve bu durumu başkasından öğrenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasyPrenses Melanie düşman krallığın adamları tarafından üzerine dökülen büyülü sıvı yüzünden derin bir uykuya dalmış ve uyuduğu her gün için ölüme bir adım yaklaşmıştı. Uyanmak zorundaydı. Eğer uyanmaz ve bir gün ölürse dünya üzerindeki tüm canlılarda...