Benim Prensesimi Lanetledin

175 20 11
                                    

O kara günün ardından haftalar, aylar geçmişti. Soğuk ve uzun geçen kış son bulmuştu. Ama hayat eskisi gibi devam etmiyordu. Bahar ayları gelip geçmiş, ikinci kış yaşanıp bitmişti. Yeni bahar gelmiş olmasına rağmen doğa yeşermemişti. Yağan onca karın erimesine rağmen toprak hiç olmadığı kadar kuruydu. Ekilen dönümlerce araziden hiç verim alınamamıştı. Yeraltı suyu kaynakları kurumaya başlamış ve eskisi gibi temiz su bulmak iyice zorlaşmıştı. Tahıl ambarları kış için dolmazken, insanlar karnını doyurmak için bile yiyecek bir lokmayı bulmakta zorlanıyordu.

Tüm dünya bu durumların yanında başka durumlar ile de baş etmek zorundaydı. Bazı kıtalarda belli hayvan türlerinin sayısı çok artış göstermişti. Krofaiforis Kıtasında ise yılanların sayısı çok artış göstermişti. Değişik türleri görülen bu canlı birçok insanın ölümüne neden olmuştu.

Durum böyle olunca insanlar tahıl kıtlığını nedeniyle beslenemeyeceğini anlamış ve balık tutup karnını doyurmayı düşünmüştü. Balık tutmak için çıkan insanlar kendilerine en yakın göle gidip avlanmaya başlamıştı. Yaşayan balıkların sayısında azalma olmamıştı aksine balık sayısında ve türlerinde artış vardı.

Ama başka bir sorun vardı. Balık tutmaya giden insanlar geri gelmiyor, kendilerinden bir daha haber alınamıyordu. Başlarına ne geldiği kimse tarafından bilinmiyordu.

O gece, biri genç üç adam balık avlamak için kendilerine en yakın göle gittiler. Yetecek kadar balık tutmak ümidiyle sandallarıyla açıldılar. Etraftan gelen her sese karşı temkinliydiler çünkü korkuyorlardı, bilmedikleri bir düşmana karşı korkuyorlardı.

“Daha ne kadar burada kalacağız?” diye sordu içlerinde en küçük olan.

“Biraz daha yakalayıp gideriz,” diyerek cevap verdi en yaşlıları.

“Korkacak bir şey yok. Her şey normal görünüyor,” diyerek cesaret verdi diğer adam. Ne kadar böyle bir cümle kursa da kendisi de korkuyordu.

Ve tamda o anda suyun üzerinde küçük küçük baloncuklar oluşmaya başladı. Hepsi birden patlayan küçük baloncuklara dikkat kesilmişti. “O ne?” Konuşan genç adamın sesi korkuyla titremişti. Diğerlerinden cevap gelmedi. Ne olduğunu bilmiyorlardı.

Uzakta olan baloncuklar yavaş yavaş sandala yaklaştı. Arasında biraz mesafe kalacak şekilde durdu. Suyun altından yavaşça bir baş yükseldi.

Sandaldaki üç adamın korkusu azalmış yerini heyecan almıştı. Karşılarında hayranlık duyulası bir güzellik duruyordu.  Adamlar adete dillerini yutmuşçasına karşılarında duran güzelliğe bakmaktan kendilerini alamıyorlardı.

“Sende kimsin?” diye sordu içlerinden en genç olanı.

“Ben bir denizkızıyım,” dedi ince ve büyüleyici sesiyle.

Denizkızı sandala biraz daha yaklaşmak için hamle yaptığında ortanca adam öfkeyle yerinden kalktı. “Uzak dur!”

Ürken denizkızı biraz geri çekildi. “Ne yapıyorsun? Onu korkuttun,” diye çıkışan genç adam tekrar bakışlarını deniz kızına çevirdi. “Korkmana gerek yok. Lütfen yaklaş.” Denizkızı sandala iyice yaklaştı, artık sandalın bir kenarını tutuyordu. “İsmin ne?” diye sordu aynı genç.

“Sofia.”

“Çok güzel bir adın var.”

“Senin adın ne?”

“Albert.”

“Sana bir şey söyleyeyim mi Albert?”

“Söyle.”

“Siz erkekler çok aptalsınız!” Denizkızı, yakasından tuttuğu genci hızla suya çekti. Dalgalanan suyun altında Albert’in çırpınışları bir süre sonra son buldu ve suyun yüzeyi kırmızı kan ile lekelendi.

Lanetli PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin