Solan Çiçek

51 8 0
                                    


Melanie, eşi ile birlikte sarayın terasındaydı. İkisi de sessizdi, uzun süredir konuşmuyorlardı. İkisi de olan bitenin etkisinden çıkmış değildi. Akıllarında aynı düşünceler dönüp duruyordu, büyücünün söylediği yaratığa ait sözler. Nasıl olacaktı? Ne zaman olacaktı? İlk olarak hangi krallığa saldırırlardı. Belki de kendilerine gelmeden hepsi ölmüş olurdu. Sayıları ne kadardı, çok fazla olabilir miydi?

Melanie, düşünceli bir şekilde ufku izleyen eşinin omzuna dokundu. “Ne düşünüyorsun?”

John, bakışlarını izlediği ufuktan ayırıp sevgili kraliçesine çevirdi. "Bizi neyin beklediğini merak ediyorum."

Melanie, sakince John'un yanına daha çok yaklaştı. Aralarında neredeyse mesafe kalmamıştı artık. "Eminim her şey yoluna girecektir."

John, genç kadının omzundan tutup tamamen kendine çekti ve ona sıkıca sarıldı. "Bu sefer sen yanımdasın ve bu beni çok rahatlatıyor." Genç kadının saçlarına birkaç defa öpücük kondurdu. "Artık birlikte vakit geçirelim canım. Bugün işlerim bittiğinde sana zaman ayıracaktım ama bir türlü vakit bulamadım."

Genç kadın başını yasladığı göğsünden kaldırdı. "Bahçede güzel bir çay keyfi yapalım."

"Olur."

Birlikte terastan ayrılıp bahçeye çıktılar. Arka bahçedeki çardaklardan birine oturdular. Yanlarına gelen kâhya “Bir şeyler alır mısınız?” diye sordu.

“İki fincan çay getir kâhya.”

“Tabi kralım, hemen.”

Kâhya yanlarından ayrıldığında John, kolunu genç kadının omzuna atıp onu kendine çekti. “Sevgili kraliçem, sizi bugün çok özledim.”

“Sadece bugün mü özlüyorsun?”

“Hayır tabi ki, ben seni görmediğim her saniye boyunca çok özlüyorum.” Melanie, duyduğu şeyden hoşnut olmuşçasına gülümsedi. Kocasına daha çok sokulup onu yanağından öptü.

“John, çayımızı içtikten sonra odamıza gidelim mi? Bugün olanları unutup biraz zaman geçirelim.”

“Bu bugün duyduğum en güzel fikir.”

***

Lucien ve Jack askerler tarafından kışlanın bodrum katındaki mahzene indirildiler. Boş olanlardan birine atılıp kapıları kilitlendi.

“Şu olanlara bak,” diyerek söylendi Jack. Lucien’den ses çıkmamıştı, köşeye geçip sakince yere oturdu. Jack, onun yanına varıp yakınına oturdu. “Bizi öldürecekler.”

“Yapabileceğimiz bir şey yok.”

“Ne demek yapabileceğimiz bir şey yok. Kaçıp kurtulalım buradan.”

“Sen aklını mı yitirdin. Bu orduyu aşıp gidebilir misin?”

“Ölümümüzü mü bekleyeceğiz burada?

“Bu işi hiç kabul etmemeliydik Jack. Para kazanabileceğimiz başka bir iş bulabilirdik.”

“Öyle ama verdikleri para çok iyi bir miktardı. İhtiyacımız vardı, kabul etmemiz o anki en iyi fikirdi.”

“Ama canımıza mal olacak. Gerçekten neden geldiğimizi öğrendiklerinde bizi işkence ederek öldürürler.”

Başlarına gelen gardiyan ile konuşmaları yarım kaldı. Gardiyan, elinde tuttuğu yiyecek tepsisini parmaklıkların altında kalan boşluktan içeriye doğru itekledi. “Yemeğiniz.” Başka bir şey söylemeden yanlarından tekrar ayrıldı.

Lanetli PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin