Medya: Dedublüman/ Sakladığın Bir Şeyler Var
🌌🌌
Arabayı nereye gittiğimi bilmeden, yol beni nereye götürürse oraya sürüyordum. Ne kadar süredir gittiğimi bilmiyordum. Bir yandan yola bakıyordum bir yandan gözlerimden akan yaşları silip, bir yandan da düşüncelerimi susturmaya çalışıyordum. Arabayı kenara çekip durdurdum.
Nereye geldiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Etrafta hiç kimse yoktu. Ne bir ev ne bir insan ne de bir uçan kuş. Sadece tepe vardı, dağlık bir alandaydım. Sanki koskaca bir hiçliğin ortasına gelmiş gibiydim. Gerçi kendim bir hiçken, nasıl başka bir hiçliğin ortasına gelecektim ki?
Elimdeki sıkmaktan elimi kesen emziğin kutusunu yavaşça yan tarafımdaki koltuğa bıraktım. Arabayı kilitleyip kollarımı direksiyona koyup başımı direksiyona yasladım.
Hıçkırıklarım artarken kendime engel olamıyordum. Ne kadar inanmak istemesem de görüntüleri aklıma gelip gelip duruyordu. Görüntüler aklıma geldikçe ağlamam mümkünmüş gibi daha da çok artıyordu.
🌌🌌
Gözlerimi açtığım da her yerim tutulmuştu. Ağlarken uyuyakalmıştım sanırım. Gözlerimi etrafta gezdirirken zifiri karanlıkla karşılaştım. Ben nereye gelmiştim böyle Allah aşkına?
Çok ürkütücü duruyordu. Korkudan gözlerim dolarken bir an da gelen sesle sıçradım ve gözümden yaşlar akmaya başladı. Uzaktan silah sesine benzer sesler geliyordu. Bebeğim, ya bebeğime bir şey yaparlarsa?
O zaman ne yapacaktım, nereye gidecektim ben? Buraya nasıl gelmiştim ben? Gitmem, hemen gitmem gerekiyordu ancak yolu hatırlamıyordum bir türlü. Kafama vurdum birkaç kere.
"Hatırla, hatırlasana aptal. Ne işe yarıyorsun sen! Hatırla!"
Hala hiçbir şey hatırlamıyordum Tüm algılarım durmuş gibiydi. Ne yapacağımı düşünürken aklıma telefon geldi. Telefon, telefonum. Benim telefonum neredeydi? Panik ve korku ile telefonumu ararken bir an da telefonumun çalmasıyla irkildim.
Silah sesleri arada bir geliyordu. Ağlamam şiddetlenirken telefonumu elime aldım. Abim, Poyraz abimdi bu. Hızlıca açıp kulağıma koydum. Kahretsin ki şarjım da çok azdı.
"Alo, Akşin. Neredesin abim? Hadi nerede olduğunu söyle gelelim yanına hm?"
Bir daha söylemeyi düşünmediğim, dilime prangalar koyan, beni zehirleyen kelime bir an da çıktı ağzımdan.
"Abi!"
Ağlayarak, korku içinde seslenmiştim. Karan abim de anlamıştı ters giden bir şeyler olduğunu.
"Akşin, abim. Söyle hadi neredesin sen!? İyi misin? Bir şey mi oldu sana!?"
"Abi, abi ben neredeyim bilmiyorum. Etraf, etrafım da hiçbir şey yok. Şu an çok karanlık korkuyorum. Bir de bir de silah sesleri geliyor."
Karnıma giren sancıyla bir an da cümlem kesildi. Elimi karnıma bastırdım. Nefesim kesiliyordu sanki.
"Akşin, Akşin ne demek silah. Devam et, lütfen devam et abim. Nolur devam et."
Başkalarının sesleri de geliyordu ancak hiçbir şey anlayamıyordum şu an. Zar zor kendimi toparlayıp konuşmaya başladım.
"Bi-bilmiyorum. Silah sesleri duyuyorum sadece. Abi şarj. Şarjım çok az. Bebek. Bebeğim. Bebeğimi kurtar nolur. Ona bir şey olmasın. Kurtar beni nolur, çok korkuyorum. Benim kahramanımdın nolur bebeğimin de ol. Çok korkuyorum lütfen kurtar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANHIRAŞ
ChickLitAkşin, gözünde yaş kalbinde kırıklarla karşısındaki uçsuz bucaksız denize bakıyordu. Yaşadıkları tıpkı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı. Şu an sağlıklı düşünemiyordu. Bu acıların son bulmasını istiyordu. Uçuruma doğru bir adı...