20. BÖLÜM: YAŞANANLAR

3 0 0
                                    

"En kötüsü fırtınanın seni nereye sürükleyeceğini bilmektir. Çünkü bildiğinde kurtulmak için hiçbir şey yapmazsın."

***

Vazgeçmek bir uçurumun kenarından düşmek gibiydi, asılı kalan sizin hayallerinizdi. Zaman hayallerinizi büyütmezdi, sizi büyütürdü ve siz büyüdükçe hayalleriniz kaybolurdu. Sapanla kovaladığınız gerçekler üzerinize çullanır, nefesimizi keserdi. Hayat bir sütün çocuğa verdiği mutluluk kadar sahiciydi. Yaptıklarımız yapacaklarımıza işaret ederdi ve zaman asla bunu telafi edemezdi. İnsanların kararları bir kuyu gibiydi çünkü, dibine düştüğünüzde çıkamazdınız ve kendinizi kurtaracak tek şey siz olsanız bile başkalarından medet umardınız. 

Başımı duvara yaslayarak sessizliği dinlediğim sırada sesler yine yükseldi. "Bana bak, Lerzan! Tepemin tasını attırma! 

"Attırırsam ne olur?"" Annem de bağırıyordu. "Pardon ama attırırsam ne olur? İmzayı attım, daha ne istiyorsunuz?"

Öfkesi anneanneme geçti. "Saygı kızım! Saygı!"

"Ne saygısı?

"Kızına saygı göster!"

Başımı yana çevirip günlerdir devam eden kavgalarına burun kıvırdım. İmza atılalı üç gün olmuştu ve Karan ekibin titizlikle çalıştığını söylemişti. Beni aradığında Nihan'ın saçının bulunduğu tarakla birlikte evden ayrılacaktım. Aslında tarağı bulmak zor olmuştu çünkü bu evde Nihan'a ait ne varsa annem atmıştı. Normalde olsa asla izin vermeyeceğim bu olay ben Eskişehir'deyken gerçekleşmişti. Annem benim iznimi sormamış, sormaya tenezzül bile etmemişti. Onun için Nihan sadece benim arkadaşım değildi, kardeşim gibiydi ama iş benim akıl sağlığıma gelince Nihan annemin gözünde önemini kaybetmişti. Eskiden beraber her şeyimi paylaştığım arkadaşımdan geriye bir tarak, birkaç kitap ve Alper'in önüme fırlattığı kolye kalmıştı.

Elimi çeneme yaslayarak biraz daha düşündüm, Çiçek'i Kader teyzenin evine yollamıştım ve oda bana gerekeni getirmişti. Kızına dair her şeyi saklayan bir anne için avucumda sakladığım kolye kadar önemlisi yoktu herhalde. Çünkü Nihan bu kolyeyi asla boynundan çıkarmazdı. Elimi öne uzatıp parmaklarımı bastırdığım avuç içimden çektiğimde ortaya çıkan kolye gülümsedi. Yaşananların göstergesi bu kolye bir zamanlar Nihan'ın boynundaydı. Alper önüme bu kolyeyi attığında anlamıştım bir parçamın Nihan'la birlikte öldüğünü, kolyeyle gömüldüğünü. Karan'ın çektiği acının aynısını, belki de daha fazlasını çekmiştim çünkü bir baba sevgiliden daha üstündü ve bir arkadaşın yeri yeni bir sevgiliyle dolmazdı. Karan'ın tek vurucu noktası çocukluğundan beri onu sevmesiydi. Çocukluğundan beri... 

Kolye avucumun içine battığında elimi gevşettim; parmaklarım istemsizce avucuma doğru göçmüştü, tırnaklarımın yerini kolye alınca da farkına varmıştım. Annemle anneannem kavga etmeye devam ederken telefonumun sesi duyuldu, onları umursamadan aramayı cevaplandırdım. Arayan Karan'dı.

"Çıkabilirsin, küçük avukat."

"Tamam," dedim kolyeyi avucumdan kaydırıp çantaya atarken.  Karan'ın ısrarcılığından çok işime yarayan özelliği zekasıydı. Zekasını seviyordum, aklını bir plan kurmak için iyi çalıştırıyordu. 

Gülümseyerek telefonu kapattım. Annemle anneannemin kavgasına göz devirip usulca merdivenlerin yan tarafındaki koridordan çıktım. Akşam yemeğine gelecek misafirler için hazırlanan yemeği fırsat bilerek mutfağın önünden sıyrılırken annemin yine bir şeyler karıştırdığından emindim. Görünmeden kapıya gelip yavaşça açtım ve evin içinden sıyrıldım. Eğer istersem annemi çok rahat atlatabileceğimi biliyordum ama aynı şey anneannem için geçerli değildi, bu yüzden evden gizlice çıkmıştım. Kollarımı bedenimin etrafına sararak Kasım ayına merhaba dedim. On sekiz gün sonra doğum günümdü. Eskiden babam yaşarken Nihan'la birlikte büyük partiler organize ederdik. Babam sabah kahvaltılarını yatağıma getirir, günün ilk hediyesini verirdi. On sekizime girdiğimde araba alacağına söz vermişti ve aldığı Mini Copper arkadaşımın hayatına son vermişti. On sekiz yaşım iki kayıpla alt üst olmuştu ve on dokuzda ikisi de yoktu. 

Hüzünlü KalplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin