"Tablonun üzerine pençe atan yaramaz kedi bir köşeye kıvrıldığında artık seninle olamayacağız; yırtık tablo eskiyecek, biz orada kalamayacağız; biz seninle konuşamayacağız, sadece ağlayacağız."
***
Dünya tersine dönseydi eğer gündüz gece, gece de gündüz yaşanacaktı. Güneş batıdan doğacak, doğudan batacaktı. Dünyayla beraber zaman da tersine dönerse her gün mutlu anılara biraz daha yaklaşabilir miydik? Çocukluğumuzun masum, temiz yıllarına dönebilir miydik? Dünya tersine dönseydi eğer zaman onunla birlikte akmaya devam ederdi. Ne geriye giderdi, ne de duruverirdi. Zamanın akmayı bırakması kum tanelerinin bitişine benzemiyordu. Kum taneleri bir güne denk gelse dahi insan ömrünün sonunu görmeye yeteceğini hiç sanmıyordum çünkü zamanın akışı kum tanelerinden daha hızlıydı. Işığın kırıldığı ve parçalara ayrıldığı gökyüzü, mavinin ardında saklanan beyaz bulutlar dursa da zaman akmaya devam ederdi. Dünyanın tersine dönmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi. Zaman çoğunlukla insanları kandırırdı, durabileceğine inanmazdınız ya da geri sarılabileceğine, dünyanın değişebileceğine.
Benim için zaman durmuştu, akmıyordu. Çocukluğum bahçede Nihan'la koşuyor, babamla oyun oynuyordu. Çocukluğum annemin kucağında meyve yemekle meşguldü. Oturduğum yerden onları izlerken geçirdiğim krizin ardından tek kelime etmediğim dudaklarımdan bir nefes geçti. Çocukluğumun anıları kulaklarımdaydı, attığımız hoyrat çığlıklar odada yankılanıyordu. Nihan'la, Body'yle, babamla ve annemle geçirdiğim mutlu günler gözlerimin önünde bana işkence ediyordu. Geçen zamanın bir önemi yoktu, anılar her an benimleydi. Nihan'ın ölümüne kadar uzanan zaman diliminde ne yaşandıysa tek tek saklandıkları deliklerden fırlayıp karşıma dikiliyordu. Nihan'la ağaçlara tırmanışımız, Body'yle birlikte havuza atlayışımız, annemin yardımıyla bahçeye çiçek ekişimiz... Hepsi buradaydı.
Anılar neden bu kadar acı doluydu? Nasıl bu kadar acı verici olabiliyordu? Dün şurada koşmuşuz gibi hissederken bugün öldüğünü bilmek kalbimi nasıl bu kadar çok yaralayabiliyordu?
Çalan telefonun sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp elimi masaya uzattım. Parmaklarım telefona uzanıp çevirdiğinde karşılaştığım isimle aramayı kapatarak yerine geri koydum. Karan Korhan... İsmi dahi içimdeki acıyı körüklemeye yetiyordu. Hazal'ın yaşadığını bildiğimden beri sinirlerime hakim olabilmek zorlaşmıştı. Annemin zorla götürdüğü psikolog yaşadığım travmanın büyüklüğünü sormuştu ve bende sevdiğim adamın hayatımdan çıkıp gideceğini söylemiştim. Kadın elbette şaşırmıştı ama durum benim için değişmemişti, değişmeyecekti de. Değişeceğini hiç sanmıyordum.
Karan Korhan'ın bana yardım etme sebebi Hazal Tan'ın ölümüydü, yaşadığını öğrendiğinden beri gideceğini düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Gidecekti işte, anlaması zor değildi. Onun yerinde olsaydım küçük bir avukat adayına yardım etmek için başka sebep bulamazdım ve aşkımın, bana ihanet etmesine rağmen sevdiğim kadının peşine düşerdim çünkü o fotoğrafların bir açıklaması olabilirdi. Arkadaşı, kuzeni hatta öğretmeni bile olabilirdi yanındaki kişi. Bunu bilen Karan benim yanımda kendi isteğiyle kalmazdı. Sevgilisini, çocukluğunu geçirdiği kadını bulabilirdi. Demir Tan kızına, Kanat üvey ablasına, Kıraç kız kardeşine kavuşabilirdi.
Benim takıldığım asıl nokta olayın tuhaflığıydı. Hazal'ın arabasına bir başkası, Mini Copper'a Nihan binmişti ve iki araba da aynı anda, benzer şekilde kaza yapmıştı. Demir Tan Hazal'ın kimlik onayını veren kişiydi, ayrıca Nihan'ı da ailesi doğrulamıştı. Sonrasında nedense Hazal'ın arabasında ölen kişi Nihan'ın mezarına, benim yerime ölen arkadaşım Hazal'ın mezarına gömülmüştü. Karışıklık yapılsa dahi raporlarda oynamalar barizdi. DNA testi bile yapılmamıştı. Arkama yaslanarak başımı koltuğa attım, olayın karmaşası başımı ağrıtıyordu. Hazal'ın yaşadığını söylemek yerine kaçması, Nihan'ın ailesinin susması, doktorun ölümü, babamın ölümü, Nihan'ın ölümü... Hepsi bir yerde bağlantılıydı ama bağlantı noktasını bilmediğimden hiçbir şey yapamıyordum. Daha fazla delil lazımdı, bana kendi itirafları lazımdı. Çiçek, Nergis Karabasan ve kocası gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzünlü Kalpler
ActionSonbahar sessizliğin kendisiydi. Dökülen yaprakların kokusu etrafa yayılırken esen rüzgârın sesi hüzünlere eşlik ederdi. Sonbaharın şarkısı yaprak hışırdamalarıydı; esen rüzgâr ninnisiydi. Düşen yağmur damlalarının sesleri sonbaharın ölüm şarkısıyd...