"Yitirdiklerimizin arkasından ağlamak, üzülmek, yas tutmak gerekirdi ama ya siz yitirdiklerinizin sebebiyseniz ne yapabilirdiniz ki? Ağlamak durdurur muydu kanayan yaraları? Sonbahar dinler miydi akan göz yaşlarını?"
***
Durmuş uzaktan derslerine giren insanları izliyordum. Okul giriş ve çıkış saatlerindeydi, Kanat bana beklememi söyleyip ortalıklardan kaybolmuştu. Kampüste oturmuş dün yaşananları düşünüyordum. Çiçek'in evine gelmesini bekleme kararı Karan'a göre göze alınabilecek tek seçenekti. Çalıştığı yere gidip rahatsız etmektense ailesinin yanında konuşmanın daha doğru olduğunu savunuyordu ama o benden babamı alırken geride bıraktığı yıkımı düşünmemişti. Karan'ı yine ve yine anlayamıyordum. Bana okuluna git, kafanı toparla demişti fakat bunun nasıl yapılacağını söylemeyi unutmuştu. Hukuk dersleri bir kulağımdan giriyor, deftere işleniyor, diğer kulağımdan çıkıyordu. Verimli bir şekilde ders çalışabilmem için gerçekleri öğrenmem gerekiyordu.
Derin bir nefes alarak oturduğum sandalyede arkama yaslandım, eğer seçim şansı verilseydi şu saniye gerçekleri öğrenmeyi yeğlerdim. Ancak Karan elimi kolumu bağlayıp beni susturuyordu. Israrcılığın gerçekleri örtebileceğini annemle konuşurken öğrenmiştim. Sanki beni cezalandırmaya çalışıyormuş gibi bir de arkamdan pişman olacak bir şey yapmamamı söylüyordu. Kusura bakmamalıydı ama ben onun savunduğu insanlara benzemiyordum, katil değildim. Avukat olma yolunda ilerleyen geleceği parlak bir genç kızdım ve tek istediğim gerçeklere ulaşmaktı.
Maalesef anneme bunu anlatamıyordum, beni dinlemiyordu. Katilleri saklamayı seçiyordu. Onun için değerli kızını bir kenara atabilecek kadar önemli miydi bu katiller? Çünkü başka türlüsü aklıma gelmiyordu.
Nefesimi vererek içimi dağlayan düşüncelerimi susturmaya çalıştım, suçluları savunan anneme söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Değer verdiklerini korumaya çalışırdı insan, değer verdiklerini elinden alanı değil. Karan'ın düşüncelerini anlayamadığımdan çok, annemi anlamıyordum ben asıl. Karan'ın sözleri bir sonuca bağlanırken, onun davranışlarını anlamlandırabilecek birisini tanımıyordum. Karan Hazal için benimleydi, evet ama annemin katilleri savunmasını hiçbir gerekçe açıklamıyordu. Babamı, arkadaşımı geri getirmiyordu.
Yanımdaki sandalye çekilince daldığım düşünceler dağıldı, Kanat elinde tuttuğu ders kitaplarını masaya yığdı. "Sınavlar yaklaşınca acısını çıkartamayacağın dersleri bugün sana çalıştıracağım, göreceksin." Gülerek defter, kitap yığınına baktım. Pekâlâ, derslere sürekli odaklanamayan birisi olarak ders çalışmaya hayır demezdim ama Kanat'ı direkt eve sürükleyen, ateş püskürten dev ejder Kıraç'ın buna izin vereceğini sanmıyordum.
Dudaklarımı büzdüm. "Kıraç iplerini saldı mı ki?"
Gözlerini devirdi. "Demir amcaya okulda kalıp ders çalışacağımı söyledim, yani yırtınsa bile ipi çekemez." Kitapları ayrıştırıp önüme Medeni Hukuk dersinin notlarını koydu, yanında da birkaç kitap vardı. Ek kitaplar, öğretmenin not aldırdığı kitaplar... Kanat gerçekten ders dinleyen bir öğrenciydi.
Elimi yanağıma yaslayarak gülen yüzünü inceledim. Kanat ince yapılıydı, düz saçları beline kadar iniyordu, açık renkli tellerin arasına koyular da karışmıştı ve gözleri çikolata çekirdeğine benziyordu. Narin, zayıf elleri müzik aleti çalabilecek kadar zarifti. Onu üzerinde kısa, beyaz bir elbiseyle kırmızı halı serilmiş merdivenlerin başında görebiliyordum yüzünde herkesi kıskandıracak güzel bir gülümsemeyle. Sonra yanına Kıraç geliyordu, ne sert ne de yumuşak görünen surat hatları rahatlamıştı. Kolunu uzatıyordu Kanat'a, parmakları koluna dolanırken tırnaklarına sürdüğü beyaz ojeler parlıyordu. Birbirlerine gülümseyerek bakıyorlardı ve onları bekleyen karanlıkta kalmış kalabalığa doğru bir adım atıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzünlü Kalpler
ActionSonbahar sessizliğin kendisiydi. Dökülen yaprakların kokusu etrafa yayılırken esen rüzgârın sesi hüzünlere eşlik ederdi. Sonbaharın şarkısı yaprak hışırdamalarıydı; esen rüzgâr ninnisiydi. Düşen yağmur damlalarının sesleri sonbaharın ölüm şarkısıyd...