Merhaba! Nasılsınız?
Pekâlâ, pekâlâ... Biliyorum ki bir aydır Hüzünlü Kalpler'e bölüm gelmiyor. Normalde şu anda 14 ya da 15 gibi bir bölümde olmamız gerekirdi ve bilmelisiniz ki, ben aksatmadan o bölümleri yazıyorum. Şu an 15. Bölüm üzerinde çalışıyorum ama gördüğünüz üzere kitap henüz burada 9. Bölümde. Boş vakitlerimde 10. Bölümü yazmaya çalıştığımı söylemek isterdim ama telefonu Karanlık Prenses işgal etmiş durumda. Hedefim, 15. Bölümü bitirip, size hepsini birden paylaşmak. Biraz daha sabır lütfen...
Biliyorum, söz konusu Karanlık Prenses olunca diğer kitaplarımla pek ilgilenemiyorum ama Hüzünlü Kalpler gerçekten, tam anlamıyla buna rağmen tutunmuş bir kitap. Seçilmişler, Ölümün Çağrısı gibi kurgularımın dahi başaramadığını yapıp hayatta kaldı. Bu kitabı finaline kadar götüreceğim, size söz veriyorum. En başta Hazan'a ve Karan'a söz veriyorum. Benimle birlikte başladıkları bu yola devam edeceğim, aynı zamanda Karanlık Prenses'in de bir Anka gibi alevlendirerek küllerinden yeniden doğmasını sağlayacağım. Genelde pek duyuruları beceremem ama hadi, sizin için de ufak bir alıntı ekleyeyim şuraya. Eminim ki içinizi ısıtacaktır.
***
Seçimler insanları bitirirdi. Yanlış bir seçim yaptığınızda hayatınız boyunca bunun bedelini öder, yaşanmışlıkları çöpe atardınız; bir nevi vazgeçmek denirdi buna, doğruları aramaktan sıkılmaktı. Sevimler insanları batışa sürüklerdi. O an aldığınız karar sizin geleceğinizi şekillendirir, önünüze bir yaşam haritası çizerdi. Seçimler insanları boğardı. Çünkü sizin seçim yaptığınız gibi, insanlar da sizinle başkaları arasında seçim yapmak zorunda kalırdı. Seçimler insanları yalnız bırakırdı. En iyisini istemek de seçimlerden doğardı ve insanlar sonunda elinde kalanları bile kaybettiği noktaya gelirdi. Seçimler insanların yanlışlarıydı.
Önünüze iki seçenek sunulduğunda bilmeliydiniz ki, başkası da sizin içinde bulunduğunuz bir seçimle baş başa kalıyordu. Seçilen ya sizdiniz, ya da bir başkası... İnsanı yaralayan seçimlerin sonuçlarıydı. Arkadaşım o arabaya bensiz binmeyi tercih etmişti ve ölürken yanında olamamıştım. Babam işe aldığı insanlara güvenmeyi tercih etmişti, sonunda onlardan birinin elinde ölmüştü. Ben de Karan'ın yanında kalmayı tercih etmiştim ama bana henüz kötülüğü dokunmamıştı, ya da ben öyle sanıyordum.
Düşünceli adımlarım, benden önde giden Karan'ı takip ediyordu. Babamın davası hakkında çözülmemiş bir gizemin daha peşinden gidiyorduk, doktorunun. Kendi özel doktoru değildi elbette ama ölüm raporuna imzası atılan, babamın öldürüldüğünü ört bas eden doktordu. Henüz ev ya da iş adresine rastlamamıştık ve adamın iki yıl önce kaçabileceğini hesaba katarsak işimiz zordu. Ulaşabileceğimiz tek yer son adresi, bir ofisti. Doktor olmasına rağmen Özel Klinik açabilmesi dikkatimden kaçmamıştı. Adamın ismi, Levent Sarıoğlu'ydu.
Gözlerim yere sabitlenmiş, ellerim ceplerimde yürürken aniden arkasını dönüp yüzüme bakan Karan'la tökezledim. Beni korkutmamıştı ama düşünceli halimden dolayı dikkatsizlik etmiştim. Kaşları çatıldı, yüzünde tuhaf bir ifade vardı; nedense hoşuma gitmemişti. Normalde bu kaldırımda yürüyen iki yabancı gibi görünüyorduk, teknik olarak öyleydik de. Karan'ı doğru düzgün tanımıyordum, hakkında bildiklerim iki elimin parmak sayısını geçmiyordu. Onun da durumu benden farksızdı.
Kaşlarının çatıklığı devam ederken, "Hazan," dedi. "Böyle dikkatsiz davranmaya devam edersen doktoru elimizden kaçıracağız. Canlan biraz, hadi!" Gülümsediğinde kaşlarının çatıklığı gitmişti ama bu mutlu etmesi gerekirken daha çok canımı yakmıştı. Gülümsemesi destek vermek istiyordu, elimden geleni yapmamı sağlamaya çalışıyordu. Oysa benim düşündüğüm tek şey yüzüne yayılan gülümsemenin sahibiydi.
"Karan," dedim, sesim tuhaf çıkmıştı. "Âşık olmak nasıl bir duygu?"
Kaşları havalandı, yüzüne masum kedi bakışları atıyordum. "Sen iyi olduğuna emin misin? Benim bildiğim Hazan Yükselen bu soruyu ölse sormaz da..."
Kaşlarım çatıldığında sorunun yanlış kaçan tarafına baktım ama hiçbir şey göremedim. "Normal bir soru işte, Karan! Uzatma da söyle." Ondan ne istediğimin farkındaydım, anlatacaklarının da.
Yüzüme ciddiyetle baktı, yolun ortasında durmuş birbirimizle bakışıyorduk. Elleri ceplerindeydi, duruşu sakindi. "Âşık olmak nasıl bir duygu merak mı ediyorsun? O zaman birini sevmeyi dene, küçük avukat." Kaşlarım iyice çatıldı, birini sevmeyi mi denemeliydim?
"Birini mi sevmeyi denemeliyim?"
Derin bir nefes alarak gözlerini kapatıp açtı. "Diyorum ki, yaşamadan bilebileceğin bir şey değil." Açıklayıcı olmamıştı, hem de hiç. Yüzüm tuhaf bir hâl aldı. "Ben eskiden, çok küçükken aşkı bulutlarda sanıyordum. Hani aşkın insanları uçurduğu söylenir ya, aşk acısı benim için yağmurlardı. Hazal'ı görünce bile değişmedi, o her zaman bulutlardaydı. Anlıyor musun?" Omuzlarını kaldırıp indirdiğinde hissettiklerinin yüreğime oturuşunu, oraya taht kuruşunu izledim. Acımasızcaydı, hem de çok...
"Aşk değişmeyi göze alabilmektir, der bir şair. Güne farklı başlamak, gözlerini farklı açmak..." Yoldan geçen insanlara, arabalara bakıyordum artık. Gözlerinde göreceklerime dayanamazdım çünkü. "Aşk kalbinin tuttuğu bir meskendir, orayı değiştirmek senin elindedir." Başımı çevirip gözlerinin içine baktım. Canımın yanması doğru muydu?
Dudakları yana kıvrıldı. "Güzel demiş."
Ben de tebessüm ettim. "Evet, öyle," dedim düşünceli bir sesle. "Çünkü şair hastalanan karısı için dört ayrı şehir değiştirmiş ve hepsi farklı bölgelerdeymiş. Değişimin, aşkı büyüttüğünü söyleyen bir şiirini okumuştum. Sana sormak istedim." Aslında sadece bir bahaneye ihtiyacım vardı, yüzüne bakıp bunu sorabilecek cesareti verecek bir bahaneye.
Başını aşağı yukarı salladı, sanırım söylediklerimden ve bahanemden memnun kalmıştı. Onu böyle görmek içimi acıtıyordu. Düşünceli bir sesle, "Farklı bir bakış açısı varmış," dediğinde acının geçmesini bekledim. "Sen öyle diyorsan... Âşık olmayı sana bırakıyorum, sende yaratacağı değişikliği görmek için. Çünkü küçük avukat, bazı aşklar seni iyi yönde değiştirirken, bazıları kötüleştirir. Senin nasıl bir âşık olacağını merak ediyorum."
***
(Kötülük yapmayı seven yazar gülüşü! NİHAHAHAHAHAHAHA!)
13. BÖLÜM: "SÜRÜKLENENLER"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzünlü Kalpler
ActionSonbahar sessizliğin kendisiydi. Dökülen yaprakların kokusu etrafa yayılırken esen rüzgârın sesi hüzünlere eşlik ederdi. Sonbaharın şarkısı yaprak hışırdamalarıydı; esen rüzgâr ninnisiydi. Düşen yağmur damlalarının sesleri sonbaharın ölüm şarkısıyd...