7. BÖLÜM: GERÇEKLER

25 9 36
                                    

"Derinlerimizi açsak insanlar derinlerimize inmeye korkardı, hissettiklerimizi görmeye korkardı çünkü insanlar gerçeklerden korkardı."

***

Kum saatinin tersine dolan zaman hayatımdan babamı çaldı; tanelerden akan kan arkadaşımı, iz bırakan tozu annemi. Tek tek kaybettim hayatımdaki gerçekleri. Kum saati yere düştü, parçalara ayrıldı; içinde biriken zamanın taneleri geleceğime saçıldı. Sessizce izledim hayatımdan zamanın çalınışını. Gökyüzü karardı, yağmur bulutları kalbimi kapladı ama giden zamanı kimse geri getirmedi. Ben orada, öylece zamanı bekledim. Elimden tutup beni gerçeklere götürmesini, hepsi rüyaydı demesini... Ama ne zaman gelip elimden tuttu, ne de gerçekler beni buldu. Kaldırımda dikilmiş, yoldan geçen arabaları izleyen Hazan Yükselen'in zamanı donmuştu. İnsanlar etrafımdan geçerken Karan'ın beni sürükleyerek götürdüğü sokağa, babasının öldürülmesini kaldıramayan kızın gerçeklerin izini sürerken karıştığı boşluğa bakıyordum. İzliyordum, hayatımı değiştirecek adamı ve peşinde sürüklediği beni.

Geçmişi izlemek tuhaftı, sanki o sokağın başında durmuş bana bakıyordu. Oradan geçip giden ben değilmişim gibi, Nihan arabama binip hiç gitmemiş gibi... Durduğum yerden geçmişi izledim.

Saatin altıya gelmesine az kalmıştı, muhtemelen yakında Karan'ın ısrarla arayan kararlı yanına denk gelecektim. Bu olmadan önce derin bir nefes alarak arabaların arasından boşluk bulup geçtim ve geçmişimin hikâyesini satırlara işleyen sokağa girdim. İnsanların ilginç yaşantılarına ufaktan bakışlar atarak ara sokaklardan, dar kaldırımlardan geçtim. Karan'ın beni götürdüğü kafeyi bulmam zor olmamıştı, iş yolları ezberlemeye gelince sınır tanımıyordum çünkü ben koskoca Anayasa'yı, İnsan Hakları Bildirgesi'ni ve alanıma giren bütün hukuki kitapları ezberlemiş insandım, yol bulamasam tuhaf kaçardı.

Kendime aşıladığım özgüvenle kafenin kapısından içeriye girdim ve etrafı kolaçan ettim. Beni çekip oturttuğu köşede saatine bakan Karan'ı gördüğümde usul adımlarla yanına gittim ama montumu çıkartıp çantamı kenara koysam dahi saatinden gözlerini ayırmadı.

"Bir merhaba demeyecek misin?" Sorumu yanıtsız bıraktı.

"İki dakika, otuz sekiz saniye geciktin, küçük avukat," dedi saatinden gözlerini ayırmadan. "Eğer şu anda bir davaya yetişmeye çalışsaydın çoktan geç kalmıştın."

Kaşlarımı havaya kaldırarak yüzüne bakakalmıştım, sonunda saatinden gözlerini çekip bana baktı ve göz göze geldik. "Vay canına!" dedim şaşırdığımı belli ederek. Çünkü dakiklik huyuna sahip olduğunu bilmiyordum.

Saatiyle oynarken sırıttı. "Dakiklik önemlidir."

Karan'ın karşısına oturduğumda garson elinde tepsiyle geldi, önüme kahve dolu bardağı bırakıp gitti. Şaşkındım, Karan Korhan beni sürekli şaşırtıyordu. Sadece dikkatli bir polis değil, disiplinli bir bireydi de ayrıca. Her gün onun hakkında yeni bir şey öğreniyordum. Dakiklik, planlı hareket etme tarzı, detaycılık, mükemmeliyetçilik... Gerçekten, sırada ne vardı?

Derin bir nefes daha aldığımda güldü, gülüşüne takılı kaldım. Telefonda konuşurken de böyle güzel gülmüştü ama duymakla görmek arasında fark vardı. "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu. "Yoksa soracak daha sorun mu var?" Şaşkın bir şekilde ona baktığımda yine güldü, keyifli görünüyordu. "Merak etme, ben senin bütün sorularını cevaplarım, küçük avukat."

Gözlerimi kaçırırken konuşmak amacıyla boğazımı temizledim, her seferinde Karan'a şaşkın gözlerle bakamazdım ya. "Neden bana yardım ediyorsun?" diye sordum aniden, günlerdir aklımdan çıkmıyordu. Anneme bahşettiği cevap yeterince açıktı ama ben insanların isteklerini yerine getirebilmek için öne attığı sebepleri iyi bilirdim. Beni koruyacağını söyleyebilirdi ya da yürüdüğüm yolda bataklıkların tuzak kurduğunu ama bu yeterli bir sebep değildi.

Hüzünlü KalplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin