17. BÖLÜM: DÜŞENLER

42 9 11
                                    

Bölüm şarkısı: ShamRain - Slow Motions.

"Ansızın peşinden koştuğumuz, körü körüne inandığımız gerçekleri kaybettiğimizde yalanların karadeliğine sürüklenir, acının boşluğuna düşerdik. Kaybolurduk ve kaybederdik."

***

Zamanla büyüyebilecek yegâne şey sevgiydi.

İnsanlar neden kalp kırardı? Neden incitirlerdi birbirlerini? Sorun paylaşamamak mıydı? Yoksa kıramamak mıydı?

Düşünceli bir insan olmak neydi? Niyeydi?

Gökyüzünde toplanan bulutlar neye ağlardı?

Pencereden bakan kuş uçmak ister miydi? Uçsa özgür kalabilir miydi?

Yoldan geçen arabalar birbirini kovalarken düşüncelerim su yüzünde geziyordu. Anılarım sürekli tazeleniyor, yeni bir dalga eskileri yenisiyle değiştiriyordu. Ufukta batmaya yakın güneşin önünü kapatan kara bulutlar göğü aniden kaplamıştı. Camdan baktığım koyu renkli denizin üstünde kuşlar uçuyordu. Gökyüzü gündüzü geceye bırakıyordu. Kan kırmızısından turuncuya, turuncudan mora ve maviye doğru giden bulutlar... Onların yerini kapkara bir sema almıştı, güneşin batmasına kalan birkaç saat karanlığa gömülmüştü.

İç karartıcı düşüncelerimden kurtulamadığım gibi, o an yaşananlardan da kurtulamıyordum.

Bir adam kollarımın arasında ölmüştü.

Ölüm... Şimdiye dek dilimde dolanan ama asla yüz yüze gelmediğim ölümle tanışmıştım. Soğuktu, kan zamanla soğuyordu. Sıcaklığını yitiren kanın yerini kuru bir lanet alıyordu. Kanın bıraktığı iz ellerimde, üstümde ve yüzümde kendini belli ediyordu. Kandan kurtulmak zamanımı alacaktı ama anılardan kurtulamayacağımı biliyordum. Ellerimi yıkayabilirdim, saçlarımdan kanı arındırabilirdim fakat kanın parmaklarımdan süzülüşünü, o adamın çığlıklarını unutamazdım.

"Karan," dedim boş bir sesle. "Ne kadar kaldı?" Gözlerim ellerimde takılı kalmıştı, bu yüzden verdiği tepkiyi göremiyordum.

Yol uzamaya, arabalar ilerlemeye devam etti. "Biraz daha kaldı, Hazan." Gözlerinin üzerime değip geçtiğini gördüm yan gözle ama tepki veremedim. Sevgilisinin doğum gününün üzerinden çok geçmeden aldatıldığını öğrenmişti ve böyle bir olay... Neden hâlâ buradaydı, yanımdaydı anlayamıyordum bile. Derin bir nefes alarak önümde biriken sorulara bir yenisini ekledim, artık cevaplayamayacağım kadar çoğalan soruları aklımın bir köşesinde saklamaya karar vermiştim çünkü cevaplarını bilmiyordum. Hayat önüme cevapları koyup sorularımdan beni kurtardığında en büyük gizemim de çözülecekti. Mesela yanımda oturan adama ne hissettiğim gibi, onun bana karşı ne hissettiği gibi... Ancak hepsinden önemlisi cevapların doğruluğuydu.

Karan'ın etkisinden çıkamadığı çocukluk aşkına son noktayı koyabilecek bir kadın olduğumu düşünmüyordum. Hazal Tan onun miladıydı, bense henüz yoldan geçen yeni yıldım. Bilgisizdim, onun hakkında olan hiçbir şeyden haberim yoktu. Annesi ve babasıyla tanışmamıştım, ağabeyi bile ayrılmamız gerektiğini söylemek için yanıma gelmişti. Öyleyse ne yapmalıydım? Karan'ı nasıl tanımalıydım? Sonsuza dek yoldan geçen yeni yıl olarak mı kalacaktım?

Kollarımı bedenime sararak Dolmabahçe Sarayı'nın oradaki ışıklardan sola dönüp yukarı çıkışımızı izledim. Yollarını bildiğim yerlerden birisine gidiyor olmak tuhaftı, yanlış hatırlamıyorsam buradan sağa dönecekti ve yollar karmaşıklaşacaktı. Karan arabayı sürdüğü zaman boyunca gittiği yollardan, saptığı yerlerden beni götüreceği yeri az çok tahmin etmeye başlamıştım. Başımı koltuğa yaslayıp iyice gerildiğimde Karan hatırladığım sokağa döndü, karmaşık yollara baktım öylece.

Hüzünlü KalplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin