"İhanet insanların kalbinde dönen bir çarktı; kalbi zehirler, duygulara zarar verirdi ve sen, o ihanet çarkına oturtulmuştun sevgilim."
***
Yanan bir parça ateşin içinde kömürleşmiş hislerim gözlerini sabahın ışıklarıyla açtığında yatakta sola döndüm. Gözlerim açılmamak adına direniyordu, yataktan kalkmak zor geliyordu. Dün doktorun sekreterinden pek bir şey öğrenememiştik ve Karan araştırma sonuçlarını konuşmamız için kafede buluşmamıza karar vermişti. Nergis Karabasan'ın kocasından aldığımız bilgiler de eklendiğinde Karan'la oturup konuşmamız gereken çok şey birikmişti, ikimizin de boş zamanı varken konuşmak en doğrusuydu. Katilleri ne kadar hızlı bulursak ikimiz için de o kadar iyi olurdu. Karan'la aramızda bir şeylerin geçmesi isteyeceğim son şeydi. Aklımı kurcalayan yeterince şey vardı zaten.
Esneyerek yorgana elimi attım, yataktan kalkmak istemiyordum. Yüzüm buruşurken yorganı kenara çektim, yatakta biraz daha debelenirken koridordan annemin sesi geldi. "Hazan uyandıktan sonra söyleyin, yarın şirkete gelsin. Onunla konuşmam gereken önemli bir konu var."
"Elbette, efendim," diyerek annemi onaylayan Nazlı ablayı duyduğumda buruşan yüzüm anlaşılmaz bir hâl aldı. Annemle konuşmayacaktım, söyleyeceği çok önemli konuları duymak istemiyordum.
Umursamamaya çalışarak başımı pencereye çevirdim ve dışarıya baktım. Dökülen birkaç yaprak penceremin önünden süzülüyordu. Evimizin çevresini saran ağaçlar, açık görünen ama hafif gri bulutların gezindiği gökyüzü, parka bakan yan oda, Body... Hepsini görmek için yapmam gereken tek şey pencereye yaklaşmaktı. Küçüklüğümden beri kaldığım bu oda ben on üç yaşıma girdiğimde babam tarafından yenilenmişti. Aslında yanımda Body de kalacağından ve artık büyüdüğümden beni yan odaya geçirmek istemişti ama karşı çıkmıştım çünkü bu odanın bende yeri ayrıydı. Babamın her doğum günümde geldiği, elinde küçük bir pastayla odama girdiği, hediyelerle gelen çalışanların gülümsediği o günlerin yaşandığı odaydı burası. Asla buradan ayrılmazdım. Peki, annem?
İnsanın sevdiklerinden umudu kesmesi ne kadar acı bir durumdu öyle? Kalbimi birisi eziyormuş gibi hissediyordum; üzerinde tepiniyorlarmış da, elimden hiçbir şey gelmiyormuş gibi... Güven yıkıldığında geride bıraktığı enkaz insanın kalbine batardı; acı genzine mıhlanır, nefes dudaklarından kaçardı. İnsanlar acıyla öğrenirlerdi kaybetmeyi ve yine acı değiştirirdi kalplerini.
Acının boyun eğdiremediği kişiler her defasında daha sağlam kalkardı ayağa, kalbine geçirdiği zırh korurdu zararlardan. İyi birisini dahi kötülüğe iten, insanı zavallı duruma düşüren acı dokunamazdı onlara ve zamanla acının boyun eğdiremediği insanların kalpleri mutluluğa körleşir, umuda sağır kalırdı.
Acıya yenilişim hayatım boyunca üç kez gerçekleşmişti; ilki babamın ölümüydü, ikincisi arkadaşımın geçirdiği kazaydı ve üçüncüsü Alper'in ziyaretiydi. Güçsüz birisi değildim ama acının kapımı çaldığını anlayamayacak kadar umursamazdım. Acı geldiğinde o kapıyı açacak kadar sağırdım ve bunun sebebi babamın bana verdiği güvendi. Kimsenin kalbimi kırmasına izin vermez, o derece yakınlaşmazdım, hatta kimseye selam vermediğim dahi olmuştu. Kapıdan çıkan babam ve onu takip eden Nihan acının içeri girmesine göz yummuştu, ardından gelen davetsiz misafir tamamen tesadüftü. Alper Candan acının son notasıydı, ilk notanın sevimsiz tınısıydı. Hayatımı değiştiren, kararlarımı etkileyen o köpek gibi aniden gelip gitmişti.
Annemse bana henüz acı çektirmemişti, çektirmesini de istemezdim. Onu kaybetmek istemezdim. Hayat benden iki değerli insanı almıştı, annemi de o listeye koyamazdım. Susmasının tehditle sağlandığını kanıtlamam gerekiyordu sadece ve biliyordum ki Karan bana seve seve yardım ederdi. Onunla aramızda bir şeylerin olabilme ihtimalini bir kenara bırakacaktım çünkü katiller yakalandığında Karan gidecekti. Zaten gidecek birine bağlanamazdım, ona alışamazdım; bunun bilincinde kaldığım sürece de Karan'la aramızda bir şey olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzünlü Kalpler
ActionSonbahar sessizliğin kendisiydi. Dökülen yaprakların kokusu etrafa yayılırken esen rüzgârın sesi hüzünlere eşlik ederdi. Sonbaharın şarkısı yaprak hışırdamalarıydı; esen rüzgâr ninnisiydi. Düşen yağmur damlalarının sesleri sonbaharın ölüm şarkısıyd...