"Dünyanın kaderine çizilen siyah, düz çizgi yaşamları mahveden bir paradokstu. Onunla da olmuyordu, onsuz da..."
***
Zamanın elinde oyuncak olmuş bir düzine şekerleme gözlerimin önünden geçerken oturduğum makyaj masasının sandalyesinden gelip geçenleri izledim, burası kalabalıktı çünkü günlerden on dokuzu, Kasım ayının değerli hatırasıydı. Ancak bugünü özel kılan şey başkaydı. Bugün benim doğum günümdü, ayrıca itirafların alınacağı gündü. Bugün uzun bir gün olacaktı. Pastalar, kutlamalar, şenlikler, itiraflar ve hediyelerle dolması planlanıyordu fakat benim listem sadece Karan'ın yaptığı planla doluydu. Mezarlıkta yaşananlardan sonra bana mesaj atarak doğum günümle ilgili bir planı olduğunu söylemişti. Elbette özel olarak kutlamayacaktı, gerçekten sevgililiğe adım atmış mıydık o bile belli değildi.
Yağmurda daha fazla ıslanmamı istemediğini söyleyip bir kez mezar taşına bakarak beni arabasına sürüklemişti ve başka tek kelime etmemişti. Gideceğini düşünüyordum, gideceğini biliyordum. Karan'ın yanımda kalmasının ihtimali dahi kalbimin hızlı atmasına yetiyordu ama gideceğini hissediyordum. Çocukken babam iş seyahatine gideceği zaman da böyle hissederdim fakat onun döneceğini de bilirdim. Karan giderse dönüp dönmeyeceğini bilmiyordum, emin değildim. Hazal'a gitme ihtimalini mezarlıkta net bir şekilde söylediğimde yüzüme bakarak beni terslemişti. Yanındayım demişti. Hâlâ bana inandırıcı gelmiyordu. Bahsettiği bataklık konusunda da emin değildim ve içimden bir ses altından ne çıkacağına dikkat etmemi söylüyordu. Karan'a güveniyordum ama o kadardı.
İnanç ve güven birbirine karıştırılması muhtemel iki terimdi. Karan'a güveniyordum ama ona inanmak başka bir boyuttu. Hazal'ı sevmediğini söylese beni buna inandıramazdı çünkü onun sözlerine olan inancım güvenimle yarışamıyordu. Hazal'ı seviyordu, buna emindim. Beni öperken çektiği acıyı hissetmiştim. Karan'ın mutlu olabileceği, yanında gülebileceği kadına ihtiyacı vardı. Hazal'a... Bana defalarca kez onu aramayacağını söylese de sevdiği kadını unuttuğuna inandıramazdı çünkü ona beslediği sevgiye bizzat şahit olmuştum. Karan Hazal'ı unutamazdı.
Debelendiğim bataklığın aslında yalnızlık olup olmadığını da bilmiyordum. Bahsettiği şey her neyse onun farkındaydım ve buna rağmen hiçbir tepki veremiyordum. Annemin beni tıktığı bu küçük, saray görünümlü yer de düşünmeme engel olmaya yetmiyordu. Akşam sosyetenin büyük bir kısmını davet ettiği doğum günü partisi verilecekti ama annemin amacı imajımızı korumak mıydı, yoksa doğum günümü kutlamak mıydı, emin değildim. Sürekli bana yanlış bir şey yapmamamı söylüyordu. Karan ve ailesinin de davet edildiğini davetli listesine bakarken fark etmiştim. Ailesinin beni sevmeyeceğine olan inancım giderek artarken annesiyle babasının da Tekin Korhan gibi düşünüp düşünmediğini merak ettim.
Okuluma geldiği gün Karan'a karşı bir şeyler hissetmeye başladığımın farkında değildim ama o gün söyledikleri bir saniye bile aklımdan çıkmamıştı çünkü Karan'ı sevmiyor olsam da sevgililik rolümüz kuşku çekmemeliydi. Zorunluğa indirgediğim bu işin nasıl buraya geldiği de merak konusuydu. Sıradaki gelin adayı olarak ailesiyle görüşmek ya da doğum günü kızı olmak umurumda değildi. Düşüncelerim sürekli aynı yöne kayıyordu: Nihan'a ve Hazal'a.
Babamı düşünmeye vaktimin kalmadığı noktadaydım ve düşüncelerimi işgal eden konu da mezarların neden değiştirildiğiydi. Eğer Melis uyanık birisi olmasaydı dosyalardan ikisi de tanımsız çıkacaktı. Muhtemelen tanımsız ilan edilen cesetler için DNA testi yapılmaya devam etmeyecek, mezarlara konduğunda da sorgulanmayacaktı. Her şeyin bir plan düzenine oturtularak yapıldığı aşikardı. Demir Tan, Nihan'ın ailesi hatta polisler ve Adli Tıp Merkezi çalışanları da bu dosyaya ortaktı. Bildiklerine dair içimdeki bu kötü hissi atamıyordum. Hazal'ın cesedine onay veren kişi Demir Tan'dı, hâlbuki Hazal yaşıyordu. Nihan'ın cesedine onay veren ailesiydi ama ceset Hazal'ın mezarına gömülüyordu. Hazal'ın yerine ölen kişi Nihan'ın mezarına, Nihan da Hazal'ın mezarına gömülüyordu. Altında her ne yatıyorsa Melis'in uyanıklığı bize bir şans vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzünlü Kalpler
AksiSonbahar sessizliğin kendisiydi. Dökülen yaprakların kokusu etrafa yayılırken esen rüzgârın sesi hüzünlere eşlik ederdi. Sonbaharın şarkısı yaprak hışırdamalarıydı; esen rüzgâr ninnisiydi. Düşen yağmur damlalarının sesleri sonbaharın ölüm şarkısıyd...