Kaybettiği üçüncü turda oflayarak kapattı elindeki telefonu Jisung, cebinde bir yerlere sıkıştırdı. Oturduğu yer sert olduğundan canı acımaya başlamıştı fakat Jeongin'i nerede arayabileceğine dair bir fikir yoktu aklında. Konuşmak içinse beklemesi gerekiyordu.
Gece yaşadıkları aklından çıkmamıştı, sarhoş olmasına rağmen oldukça net hatırlıyordu her şeyi. Vücudunda gezinen alkolün verdiği aptal bir cesaretle Jeongin ile yakınlaşmışlardı. Her ne kadar Jeongin bundan şikayetçi olmasa da, Jisung böyle bir şeyi izin istemeden yaptığı için kendisinden utanıyor ve mahçup hissediyordu.Şimdi ise ona ulaşamamak daha da mahçup hissetmesine neden oluyordu. Üç hafta boyunca görüştüğü, kolayca ulaştığı oğlanı şu an bulamamak can sıkıcı bir durumdu onun için.
Bir kez daha şansını denemek için cebine koyduğu telefonunu geri çıkardı ve Jeongin'i aradı. Fakat telefonu açan yoktu, ona ulaşamıyordu. "Lanet olsun." diye mırıldanarak çekti telefonu kulağından.
"Sana da günaydın."
Duyduğu sesle başını kaldırdı, şaşkınlıkla ağzı açıldı, Jeongin tam karşısındaydı. Heyecan ve biraz gerginlikle ayağa kalktı, ellerini nereye koyacağını bilemeyip arka cebine soktu, "Jeongin, ben de seni arıyordum. Neredeydin sabah sabah?" onu sorgulamaya başladığını geç fark eden Jisung, sinirle yanağını ısırdı.
Onunlayken ne yaptığının farkında olmuyordu genelde, bu da sürekli utanmasına sebep oluyordu. Jeongin bunu takmış gibi görünmüyordu, omuz silkip anahtarlarını cebinden çıkardı ve kapısına ilerledi, "Arkadaşımda kaldım dün akşam. Telefon evde kalmış ondan ulaşamamışsındır."
Açtığı kapıdan içeriye girdi ve Jisung'un da girmesi için bekledi. Fakat oğlan, kapının önünde dikilmeye devam ediyordu. Kaşlarını çatıp başını yana düşürdü Jeongin, "Ne bekliyorsun Jisung? Girsene içeri." bakışları kapı ile Jeongin arasında gidip gelse de onu kıramadı ve içeriye girdi.
"Dün akşam nasıl içtiysek başım çatlıyor. Evin yolunu zor buldum gelirken. Bu arada açsın değil mi? Hazırlıyorum bir şeyler."
"Jeongin, aslında konuşmaya geldim."
Dudak büzerek başıyla onayladı onu Jeongin, mutfağa gitmekten vazgeçip Jisung'un önündeki koltuğa yaslandı, kollarını birleştirdi, "Pekala, ne hakkında konuşacağız? Ciddi bir konu gibi duruyor." gergin bir tavırla saçlarını karıştırdı Jisung, alacağı tepkiden deli gibi korkuyordu. Görünüşe göre Jeongin bir şey hatırlamıyordu ve eğer bu durum onu rahatsız ederse bir daha görüşemeyeceklerini biliyordu.
Bunu istemiyordu oğlan, çünkü Jeongin'den deli gibi hoşlandığı açıktı. Bunun için ekstra bir şey yapmasına ihtiyaç yoktu. "Dün akşam hakkında konuşmak istiyorum. Daha doğrusu özür dilemek istiyorum."
"Özür mü? Güzel bir akşam geçirdik, neden özür dileyeceksin ki?"
"Jeongin, ben hoş olmayan bir şey yaptım ve sabahtan beri kafamda dönüp duruyor. Senin ne düşündüğünü bilmiyorum, hatırlamıyorsun bile. Bu yüzden konuşmak istedim, bunu fırsat bilip yaşanmamış gibi devam etmek istemiyorum."
"Jisung, hatırlamadığımı kim söyledi?"
İkinci bir şokla tekrar dumura uğradı Jisung, heyecanla yerinde kıpırdandı. En az onun kadar hatırlıyordu geceyi Jeongin. Sadece Chan'la son konuşmaları bulanıktı o anlarda uykulu olduğu için. Ama kalan şeyler netti. Jisung'un onu öpme girişimi, kendisinin de bunu reddetmeyişi.
"Ne? Nasıl yani? Sen şeyi hatırlıyor musun?"
"Beni öptüğünü mü? Evet. Güzel bir gece geçirdiğimizi söyledim ya, sence hatırlamıyor muyum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ex with a kid, hyunchan
Fanfiction"eskisi kadar sinir bozucusun." "sen de eskisi kadar kısasın." model - değmesin ellerimiz