24

334 34 7
                                    

Sedyede oturmaya devam eden küçük kız, steteskopun diyaframı her sırtına değdiğinde huzursuzca mırıldanıyor ve eli altındaki babasının kolunu sıkıyordu ona bunu belli etmek ister gibi. Boğazları oldukça acıdığından ve ateşi bir hayli yüksek olduğundan konuşmak istemiyordu, belki de son on iki saattir doğru düzgün cümle kuramamıştı Lena.

Minho, muayenesini bitirdiğinde masasına geçti ve bir kağıda bir şeyler yazmaya başladı, "Şiddetli grip belirtileri var, endişelenme, birkaç seruma iyi olacak." daha fazla üşümemesi için kızının tişörtünü düzeltti Chan, ardından kucağına aldı oturmakta bile zorlandığını bildiği için, "Ne kadar sürer?"

Yazdığı kağıdı Chan'a uzattı, "Bu gece burada kalmanızı tavsiye ederim. Serum yetmezse enjeksiyon yapılmasını isterim." yorgun bir şekilde iç çekti Chan, elindeki ne yazdığında dair bir fikri olmadığı kağıda bakarken. Başını salladı ve Minho'yla göz göze geldi.

"Sağ ol Minho, oyaladım seni de." güldü hafifçe Minho, "Önemli değil Chan. İşim bu benim." beraber dışarıya çıktıklarında odasını kilitledi, "Söylediğim gibi serumlar iyi gelmezse haber ver bana, hastanede olacağım."

Dışarıda bekleyen Bay ve Bayan Bang ise onları gördüklerinde ayağa kalktılar ve oğullarının yanına koştular, yaşlı adam endişeyle torununu incelerken yaşlı kadın ise çoktan söylenmeye başlamıştı bile, "Chan, ne oldu? Ne kadar kalmamız gerekiyor? Ah, Tanrım, onu uyarmıştım! Bu havada soğuk su içmemesi gerektiğini söylemiştim ancak beni dinlemedi."

Minho, bu kadının ne kadar şikayetçi birisi olduğunu ilk saniyede anladığından göz devirmemek için zor tuttu kendisini. "Endişelenmeyin hanımefendi, Lena iyileşecek. Tüm bunlar yerine babasına ve ona destek olursanız bir an önce gidersiniz." dedi iğneleyici bir gülüşle. Eşi, karısına uyaran bir bakış attığında, üç erkek de Minho'nun sözleri karşısında sinirden köpüren kadını arkalarında bırakarak ilerlemeye başladılar.

"Hyunjin'e haber vermemi ister misin? Sonradan öğrenirse başının etini yer çünkü."

"Demek sen de biliyorsun olanları?" ellerini ceplerine sokup omuz silkti Minho, "Yani... En son ne yaptınız bilmiyorum ama bir şeylerden bahsetmişti bir ara Hyunjin. Barıştınız umarım?" elbette tahmin edebiliyordu neler olduğunu. İşe gelmeden önce Chan'ın Hyunjin'e geldiğini görmüştü, bir inip bir çıkmasından neler olduğunu tahmin etmek zor değildi Minho için.

Başını salladı Chan, "Evet, iyiyiz artık. Haber verme ama. Bu vakitte gelmeye kalkmasın. Dediğin gibi biz de çıkarız zaten birkaç saate." 'Ben uyardım.' der gibi tekrar omuz silkti Minho. Hyunjin'in söyleneceğinden adı kadar emindi ancak başkaları adına karar veremezdi sonuçta. Bir de Hyunjin'in söylenmeleriyle uğraşmak istemiyordu tabii.

Minho, nöbeti olduğu birime gitmek için onlardan ayrılırken, Chan, bir an önce kızını acile götürdü. Serumu takarlarken oldukça canı yanan Lena'nın iç çekişleri ne kadar onun da canını yaksa da sağlam durması gerektiğini biliyordu. Zor olsa da bir şeyi yokmuş gibi davranabildi.

Aynı onun gibi, Lena'nın yanıbaşında bekleyen babasına döndü, "Siz gidin eve. Beklemenizin bir anlamı yok. Getiririm ben Lena'yı." babası kaşlarını çattı ve ona döndü torunun saçlarını okşarken. "O ne demek öyle? Lena'yı böyle bırakıp iki adım öteye gitmem ben Chan. Duymayayım bir daha." Chan, sedyenin yanındaki sandalyelerden birini yakına çekti ve oturdu, "Lütfen baba. Annemin şikayetlerini dinlemek istemiyorum. Yeterince yorgunum zaten."

Cevap vermek için ağzını açtı ancak diyecek bir şey bulamadı Bay Bang. Oğlunun bu serzenişini anlıyor ve ona hak veriyordu. Kendisi eşinin şikayetlerine dayanamazken onun dayanmasını bekleyemezdi. Özellikle konuya Lena'yı dahil ettiği zamanlarda hiç bekleyemezdi.

ex with a kid, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin