İki gündür Chan'ın telefonlarını açmaması ve onu evinde bir türlü yakalayamamasıyla canının iyice sıkıldığını hissediyordu Jeongin. O geceden beri kaçıyordu ondan Chan, açık bir şeydi bu. Sadece neden olduğuna anlam veremiyordu, sorun neydi ki?
Üstüne üstlük Lena'yı da göremiyordu iki gündür. Küçük kız sabahları kapısını çalmıyordu. Bu alışıldık bir durum değildi. Sadece olağandışı durumlarda yaşanırdı ve mutlaka öncesinden haberi olurdu oğlanın.
Sonunda karakola vardığında adımlarını hızlandırdı ve içeriye attı kendisini. Ortalıkta dolanan Felix, onu hemen fark edip soluğu yanında almıştı, "Jeongin, ne arıyorsun sen burada?" hatırladığı kadarıyla etrafta gezdirdi bakışlarını Jeongin, hangi odanın Chan'ın olduğunu hatırlamaya çalıştı, "Chan hyungu görmeye geldim. Buralarda değil mi?"
Başını onayla salladı Felix, onu daha bir saat önce görmüştü, yine bir operasyondan dönüyordu ve üstünde bunun getirdiği bir gerginlik vardı. Bu zamanlarda ona yaklaşmaması gerektiğini biliyordu Felix, özellikle de herkesi uyarıyordu. "Evet, ofisinde ama sonra konuşun derim. Geleli çok olmadı, biraz zaman vermemiz gerekiyor."
Sonunda kapının yanındaki tabelada yazan adı fark ettiğinde başını salladı, "Yeterince verdim zaman." dedi mırıltıyla ve elini Felix'in omzuna atarak sıktı yanında geçerken. Jeongin'in bakışlarından onun da gergin olduğunu yeni fark ediyordu Felix, durdurmadı genç oğlanı. Ortada bir sıkıntı var gibi görünüyordu.
Gerginliğine rağmen saygısını bozmak istemeyen Jeongin, kapıya vurdu. İçeriden ses geldiğinde girdi. Deri sandalyesine yaslanmış Chan'ın, ne kadar yorgun olduğunu suratındaki kasılmış her kasından anlayabiliyordu. Felix'in söylediği gibi ona zaman vermesi gerekirdi ancak iki gün boyunca konuşamamaları da onun yüzündendi.
İki gündür özellikle kaçtığı oğlanı yorgun olduğu bir zamada gören Chan, kaşlarını çattı hafifçe, "Jeongin?" Jeongin, kapıyı kapattıktan sonra Chan ile göz temasını kesmeden masasının önündeki koltuklara kadar geldi ve birine bıraktı kendisini.
"Merhaba hyung, nasılsın?"
Kızgın bakışlarına nazaran oldukça sakin çıkan ses tonu, Chan'ın huzursuzca kıpırdanmasına neden oldu. Eğer Jeongin böyle davranıyorsa tartışacakları kaçınılmaz bir gerçekti. Boğazını temizledi ve duruşunu dikleştirdi, "İyiyim, sen nasılsın?" diyoloğun bu kadar çiğ olması ikisinde de yüzünü ekşitme isteği oluşturdu fakat bastırabildiler bu isteği.
"Berbat. Neden benden kaçıyorsun?"
"Nereden çıktı o?" istemeden alayla güldü Jeongin. Chan'ın bile bu direnişe gülesi geldi. Ama gerginlik tüm vücudunu sarmıştı çoktan. "Hadi ama, aptal değilim ben. O geceden beri benden kaçıyorsun hyung. Ve ben neden olduğunu anlamıyorum bir türlü. Açıklamak ister misin?"
"Kaçmıyorum Jeongin. İşlerim yoğun sadece."
"Lena'yı neden getirmiyorsun peki? Üstelik işlerin bu kadar yoğunken?"
Tedirgin bakışları Jeongin'in keskin bakışlarıyla buluştuğunda iyi gitmeyen şeyler olduğuna daha da emin oldu genç oğlan. Sertçe yutkundu Chan. "Sorun ne hyung? Yanlış bir şey mi yaptım?"
"Hayır, Jeongin... Sadece..."
"Sadece ne? Tanrı aşkına anlat artık."
Chan, yeterince geniş olan odasının onu bastığını hissettiğinde sandalyesinde kalktı ve turlamaya başladı oda içinde. "Sadece seni orada gördüğüme şaşırdım. Beklemiyordum."
"Sadece bu değilmiş gibi hissediyorum."
Ellerine cebine sokup koltukta oturmaya devam eden oğlana döndü, işin bu kısmını açıklamak onun için oldukça zordu fakat Jeongin peşini bırakacak gibi durmuyordu. Etrafında dolaşmaktan bile hoşlanmadığı karakola girecek kadar merak ettiğine göre kesinlikle bırakmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ex with a kid, hyunchan
Fanfiction"eskisi kadar sinir bozucusun." "sen de eskisi kadar kısasın." model - değmesin ellerimiz