1. KAN BATAKLIĞI

122 9 6
                                    

Yatağımın ucunda aynadaki aksimi izliyordum. Belime kadar uzanan simsiyah saçlarıma baktım. Esmer tenimdeki dolgun dudaklarıma, sol yanağımdaki belli belirsiz gamzeme. Bakışlarım gözlerime çıktığında yutkundum. İrislerim geceden bir parçaya benziyordu. Ben buydum işte. Siyahlar içindeki o kız.

Gece.

Siyahı severdim aslında. Kusurları gizlerdi, beyazın aksine içine başka bir renk karıştıramazdınız, güçlüydü. Sessiz isyanların rengiydi siyah. Kimi zaman bi çığlıktı.

Odada küçük duvar saatimin sesinden başka hiçbir ses yoktu. Kafamı pencereye çevirdiğimde Ay'ı gördüm. Dolunay zamanına tam on saniye. İçimden saymaya başladım. Üç, iki, bir... Derin bir nefes aldım. Aynı anda kalbimde keskin bi acı hissettim. Tüm bedenime yavaş yavaş yayıldı.

Ellerim sıkıca yorganın kenarını kavradı. İçimde bi yangın var gibiydi. Gücüm dolunay zamanlarında kontrolden çıkıyordu. Gücüm bedenime sığmıyordu! Onu dışarı çıkarmamalıydım. Çıkarırsam yok ederdim. Çıkarırsam yerimi ifşa ederdim. Bu düşüncelerle çenemi biraz daha sıktım. Yorgana rağmen tırnaklarım avucuma battı. Yine de sesimi çıkarmadım. Alnımda biriken ter damlaları ince bi çizgi çizerek çeneme indi.

Gözlerimde önce beyaz bir nokta belirdi. Sonra bir tane daha. Simsiyah irislerim yıldızlı geceyi andırıyordu şimdi. Güzellerdi. Ama umurumda değildi. Bakışlarımı bi an olsun gözlerimden ayırmadım. Orda bir kadının yıkımı vardı. Öldürme arzusu... Hüzün aradım ama tek duygu nefretten ibaretti. Nefret en güçlü duygulardan biriydi, insana güç verirdi. Yaşama sebebimdi.

Kan bataklığında çırpındıkça biraz daha batıyordum. Öldürdüm, öldürdükçe öldüm. Bu bataklığı evim bildim çünkü kan bataklığının canavarıydım artık. Ama canavar olmayı ben istememiştim.

Bir saat öylece bekledim. İçimin yangını bedenimi terk etti. Kendimi yatağıma devirdim. Vücudum bunu beklercesine kendini uykuya teslim etti.

***

Gördüğüm kabusla gözlerimi açtım. Normalde ciddi uyku problemleri yaşardım. Uyuyabildiğim sayılı anlardan biri dolunay geceleriydi. Gece boyu uyumama rağmen kendimi berbat hissediyordum. Terden sırılsıklamdım. Söylenerek yataktan kalktım. Doğruca banyoya ilerlediğimde buz gibi su bedenimden aşağı indi. Soğuktan nefret etmeme rağmen kendime gelmek için ihtiyaç duyuyordum.

Su önce buz gibiydi. Kaynama seviyesine geldiğinde dışarıya çıktım. Saçlarıma hızla biçim verip siyah eşorfmanlarımı giydim. Saat henüz altıydı ve koşu için yeterli vaktim vardı. Normalde dışarıda koşmayı sevsemde bugün koşu bandını kullanmaya karar vermiştim. Evimde özel olarak oluşturduğum spor salonunda koştum, ağırlık kaldırma ve diğerleriyle uğraştım. Tekrar saate baktığımda sekize gelmişti. Orayı öylece bırakıp belime silahımı yerleştirdim.

Önder'e geleceğimi haber verecektim ama benden erken davranıp görevi merkezde açıklayacağını yazmıştı. Kaşlarımı olabildiğince çattım. Beni o heriflerin arasına sokmakta kesinlikle kararlıydı.

Yedi yaşımda gözlerimin önünde ailem katledildiğinde ve ilk cinayetimi işlediğimde dışarıya çıkıp sadece koşmuştum. Ara sokaklar o yaştaki bi kız için çok tehlikeli olabilirdi ama o an bunu düşünemiyordum.

Nefes nefese kaldığımda konuşma sesleri duymuştum. Yalın ayak oraya ilerlediğimde iki adam vardı. Birisi diğerine silah doğrultmuştu. Silah doğrultan adamın gözlerinde ailemi öldüren adamın gözlerindeki ifadenin aynısından vardı. Önder'le burada tanışmıştım.

ÖLÜM ÇİÇEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin