Bilincim yerine gelirken kıpırdandım. Tuhaftı, huzurluydum. Tuhaftı, canım acımıyordu. Bu düşüncelerle gözlerimi araladım. Yaşananlar tek tek aklıma geldiğinde yutkundum. Kendinde değildi ve beni öldürmeye gelmişti. Bunu yapabileceğini biliyordum. Ne olursa olsun, acı çekmeme dayanamıyordu. Korel Eceloğlu'nun zaafını bulmuştum.
Yatağın diğer tarafını boş görmek beni bozguna uğratırken hâlâ sıcak olması uyanalı çok olmadığını gösteriyordu. Başımdaki ağrı ve bedenimdeki yanma hissiyle yüzümü buruşturdum. Eskisi kadar olmasada kendini belli ediyordu. Yine de katlanılmayacak gibi değildi. En azından eskisi gibi değildi. Dudaklarımı birbirine bastırarak inlememin önüne geçtim. Küçük banyomun kapısı açıldığında nemli saçlarıyla Korel içeri girdi. Yüzünde sert bir ifade vardı. Hâlâ sinirli olmalıydı. Tek kelime etmeden onu izlemeye başladım. Yerimden doğrulmak için çaba sarf etmedim. Zaten kendimde o gücü bulamıyordum. Fazlasıyla bitkindim.
Yatağın ucuna oturarak üzerimdeki ona ait kazağı çıkartıp bir köşeye attı. Önünde sporcu atletim ve kısa bir şortla duruyordum. Yatağın dibinde olan su dolu kovayla elindeki havluyu ıslattı, tenimin her bir noktasını silmeye başladı. Hareketleri yumuşak ama kendinden emindi. Soğuk suyla temas ettiğimde titredim. En son bacaklarımı da silerek havluyu kovanın içine bıraktı. Siyah, bana oldukça büyük gelen tişörtü başımdan geçirdi. Vanilya kokusu sinmiş tişörtün ona ait olduğunu anlamak zor değildi. Koruyucu eldivenleri eline takarak avuç içlerindeki kızarıklığı gizledi. Dün bana inatla dokunmasının bedeli olmalıydı. Beni tek hamlede kucağına aldığında daha fazla sessiz kalamadım. "Korel..."
İsmi bile dudaklarımdan güçlükle çıkıyordu. "Uslu dur."
Karşı gelecek hâlim yoktu. Odadan çıktığında adımları hızlandı. Sadece ne yapacağını izliyordum. Mutfaktan çıkan Niko'yu küçük bir silahla vurduğunda Niko'nun bedeni yere yığıldı. Bu silahı biliyordum. Minik bir iğne atıyor, bayıltıyor veya öldürüyordu. Dehşetle yüzüne baktım. "Ona ne yaptın?"
"Sadece bayıldı. Bu kadar kısa sürede onlarla duygusal bağ kuracak kadar aptalsın."
Sessiz kaldım. Haklıydı. Merdivenleri hızla indiğinde karşımıza Freya çıktı. "Orada dur avcı lideri."
Şimdiye dek ateş etmemesinin tek sebebinin aralarındaki varlığım olduğunu biliyordum. Korel'in dudakları kan dondurucu bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Ben cinsiyet ayrımı yapmıyorum küçük hanım."
Ve ben dahil kimse ne olduğunu bile anlamadan Freya'yı vurdu. Kızın bedeni yere yığıldığında gözlerimi kapattım. Bu doğru değildi. "Bu yaptığına alı koymak denir."
"Benim olanı geri alıyorum."
Evden çıktığımızda sahil kenarına gittik. Jet skiye oturup beni de önüne oturttu. Sadece yatmak istiyordum. Vücudumdaki enerji çekilmiş gibiydi. "Dayanabilecek misin? Yolumuz uzun değil."
Başımla onayladım. Tabii ki de onunla gidecektim. Onsuzluk çok daha kötüydü. Bacaklarıyla beni iyice destekledi. Sırtımı göğsüne yasladığımda son hız sürmeye başladı. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama diğer tarafta bizi bekleyen bir arabaya bindik. Ethan o adanın çok iyi korunduğunu söylemişti. O kadar birliği etkisiz hâle getirmeyi nasıl becerdiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Araba bizi hava alanına getirdiğinde uçağa binmemizi ifadesiz gözlerle izledim. Beni yatağın üzerine bıraktı. "Uyu." dedi emir verir gibi. Zaten yorgun olan bedenimle ona itaat etmekte zorlanmadım.
Sarsıntıyla gözlerimi açtım. Yine Korel'in kucağındaydım. "Korel, nereye geldik?"
Yüzüme bakmadı bile. "Uyu, başımın belası. Güvendesin."
Güvendeydim. Öylece kollarında yatıyor, beni kaçırmasına izin veriyordum. Yol boyunca gözlerimi açmadım. Tek elini bırakarak bir kapıyı açtı. Sırtım yumuşak zeminle buluştuğunda ona baktım. Eldivenlerini çıkarıp atarak banyo olduğunu tahmin ettiğim yere gitti. Su seslerinden sonra geldiğinde bana giydirdiği tişörtü tekrar çıkarttı. Tekrar onun kollarındaydım. Beni de banyoya götürüp su dolu küvetin içine bıraktı. Su buz gibiydi. Soğuktan nefret ediyordum. "Korel fazla soğuk bu."
Saçlarıma şampuan şişesini boşalttığında yine o sert sesiyle tek bir cümle kurdu. "Sakinleş, rahatlatacak."
Hiç rahatlatmıyordu. Yine de idare edebilirdim. "O şampuan çok fazla."
Evet, şişenin yarısını kullanmış olabilirdi. "Senin saçların uzun."
Bu tepkisinin bu durumda bana tatlı gelmesi çok saçmaydı. "Uzun olması bir şey fark etmiyor. Normal kullanman gerek."
Saç diplerime parmak uçlarıyla masaj yaparken gözlerimi kapattım. Elleri yine yanıyor olmalıydı ama şu an ikaz etmem onu sadece daha fazla sinirlendirecekti. Saçlarımı iyice köpürtüp duruladığında beni çıkarıp havluyu etrafıma doladı. Yatakta oturmamı sağlayarak dolaptan çıkarttığı tişörtünü ve baksırı yanıma bıraktı. Arkasını döndüğünde "Giyin." diye emretti. Neden buraya geldiğimizi bilmiyordum. O adaya Önder beni ondan korumak için göndermişti. Şimdi kimden saklanıyorduk? Onu anlamak zordu. Bildiğim tek şey ne yaparsa yapsın ona ayak uyduracağımdı. Hoş, istesemde gidemezdim. Beni öylece bırakmazdı. Sanırım bir müddet esiriydim. Islak kıyafetlerimi çıkarıp verdiklerini giydim. "Hazırım."
Kısık çıkan sesimle bana döndü. Gözleri beni süzerken dudakları gülecekmiş gibi seğirdi. "Güzel."
Başka bir odadan kurutma makinesi, tarak ve ilk yardım çantasıyla geri döndü. Arkama oturarak saçlarımı taramaya başladı. Her saç teliyle ayrı ayrı ilgilenirken elleri saçlarımda dolaşıyordu. Ne olursa olsun, Korel Eceloğlu bana kıyamıyordu. Taradıktan sonra kuruttuğunda omuzlarımdan destek vererek yatmamı sağladı. İlk yardım çantasından gerekli malzemeleri çıkararak yumruk atmaktan paramparça olmuş ellerimi sarmaya koyuldu. "Bunu bana ne hakla yaparsın?"
Saf saf gözlerimi kırpıştırdım. "Anlamadım."
"Kendine zarar verdiğinde canı acıyan tek kişi senmişsin gibi davranıyorsun."
Sitemkâr sesi içimi sıcacık yaptığında gülümsedim. Safirleri bir süre gülümsememde oyalandığında boynumdaki yarayı da temizlemeye başladı. Orasıylada işi bittiğinde elinde bir tepsiyle geri geldi. Çorbayı canım hiç istemiyordu ama toparlanmak için içmeliydim. Bana içirmesine izin verdim. Üzerime ince bir çarşaf bıraktı. "Uyu, dinlenmen gerek."
"Üşüyorum."
Burnundan derin bir nefes verdi. "Zaten yanıyorsun. Gece."
"Ama ateşin yanması gerekmez mi zaten?"
"Sana acı verecekse," dedi kesin bir şekilde. "Gerekmez. Seni o adaya hapsedip öylece yanmana göz mü yumdular, kimse ilgilenmedi mi?"
Doktor gelip gelmediğini soruyordu. Gerildiğimi hissettim. "Ben istemedim."
"Pekâlâ. En azından bu seferlik uslu bir kız ol ve beni bekle. Çıkma o yataktan."
Başka bir odadan gelen tanıdık havlama sesiyle bütün yorgunluğumu unuttum sanki. "Barut da mı burada?"
Başını salladı. "Burada. Ama ona dokunamazsın. Yakmanı istemeyiz."
Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. "Sen nereye gidiyorsun?"
"Temel birkaç şey alacağım. Ve senin şu hâline de bir çözüm bulmamız gerekiyor."
"Sorun değil, her dolunay gecesi oluyor zaten."
Ondan bir şey saklamaya niyetim yoktu. Aklıma annesi geldiğinde yutkundum. Hayır, şu an hiç zamanı değildi. Kalbime sıcak demir bastırılmış gibi bir hisse kapıldığımda ellerim çarşafı sıkıca kavradı. Tırnaklarım avuç içime batmadan önce Korel'in avuçlarımı açtığını görmüştüm. Onun da çenesi kasıldı. Yaktığım ellerinden mi yoksa benim halimden mi bilmiyordum. "Dolunay geceleri." diye mırıldandı. "Ne yapmam gerekiyor? Bir şey söyle bana Gece. Yapamıyorum. Elimden bir şey gelmeli."
Kelimeler izinsizce çıkmıştı dudaklarımdan. "Sarılsan geçer belki ha?"
Gözlerini kırpıştırdı. "Geçer mi gerçekten?" Sonra bana cevap hakkı tanımadı. "Geçer tabii ki. Ben sarılacağım ve o geçmeme cesaretini gösterecek öyle mi?"
Kıkırdadım. "Ulu suç kralımız sarılır da o acı nasıl geçmez?" Sonra kaşlarımla yere fırlattığı koruyucu eldivenlerini gösterdim. "Ama ulu suç kralımızın yanmasını da istemeyiz."
Kafasını sallayıp resmen kendini yataktan aşağı attı. Eldivenlerini ellerine geçirerek koca bedenini yanıma devirdi. Sırtımı göğsüne yasladığımda kollarını ve bacaklarını bedenime sardı. Vanilya kokusuyla gözlerimi kapattım. Onu özlemiştim. Onu çok özlemiştim. Üç hafta boyunca nasıl yanıma gelmezdi? Yaşadıklarımın farkında mıydı? "Beni bulman gerçekten üç hafta mı sürdü Korel?"
Bedenime yaslı bedeni kasıldı. "Hayır."
O zaman neden gelmedin yanıma? Neden beni orada yalnız bıraktın. Çok karanlıktı. Yıldızları çok mu gördün bana Korel? Canımın acıdığını da biliyor muydun? Yaptığım tek şey seni beklemekken, sonsuza kadar bekleyebilecekken, seni beklemek bile güzelken, beklemek acı verirken sen neden gelmedin?
"Anladım..."
"Pera söyledi. Seni oraya bıraktıklarında yanıyormuşsun. Yerini buldum. Ama önce acını nasıl dindirebileceğimi bulmam gerekiyordu."
Geçerli bir sebep değildi. Yokluğunun daha çok acıttığını bilmiyordu.
"Bulamamış gibisin."
"Aslında buldum."
"Nasıl?"
"Kemal Erkaya'dan."
Ona dönmek için keskin bir hamle yaptım. "Yakarım burayı Eceloğlu! Ateşi sen bile zapt edemezsin."
Gülümser gibi bir nefes verdi. "Ateş bir tek suya boyun eğer, suya yenilir. Evcilleştirebilirim ama sönmene izin vermeyeceğim."
Sönmene izin vermeyeceğim.
"Şşş, sorun yok. O adam karşına asla çıkamaz."
Hâlâ cümlelerinin etkisindeyken başımı salladım. "Peki söyledi mi sana nasıl yapacağını?"
"Söyledi."
Bu kez gerçekten şaşırmıştım. "Nasıl yaptın?"
Sırıttı. "Meslek sırrı güzelim."
"Meslektaş olduğumuzu unutuyorsun."
"O zaman Korel Eceloğlu sırrı."
"Offf Korel..."
"Offf Gece..."
"Peki ne söyledi? Ona da Korel Eceloğlu sırrı demeyeceksin değil mi?"
Rahatsızlıkla kıpırdandı. "Kızımı üzmüşsün dedi."
Bir şeylerin onu huzursuz ettiği belliydi. "Yani?"
"Yani yeni bir şey söylemedi. Ateş tutkudan beslenir. Tutkudan ve nefretten. Güçlü duygular onu harlar. Harlanan bir ateş bedene sığmaz. Kendi bedeni olsa bile." Başka bir iç çekiş daha. "Benim yüzümden."
"Sadece senin yüzünden değil Korel. Ayaz öldü. Babası öldürdü onu. Son nefesini verirken ben yanındaydım. Bakışlarını gördüm."
Saçlarımın arasından öptü. "Biliyorum güzelim."
"Bilmiyorsun Korel. Orada değildin. Yanımda yoktun. Sonrasında da yoktun. Gelmedin. Biliyor musun, ben hiç ağlamadım."
Daha sıkı sarıldı. "Ağla güzelim. Buradayken her şey serbest."
Ağladım. Kendimden geçene kadar ağladım hem de. Onun kolları korkularımı dışa vurduğum yerdi. Aynı zamanda en büyük korkusuzluğumdu. Okyanusta boğulurken kafamı dışarı çıkarmaya benziyordu. Mavilerindeki fırtınalarda sönmeyi dilemek gibiydi. Hayata verdiğim araydı. Kanla kaplı ellerimi avuçlarının içine alarak üzerinin örtüldüğü yerdi. Onun kolları gözyaşlarımın verdiği molaydı.
Vanilya kokusuyla yorgun düştüğüm sırada ona biraz daha sokuldum.
***
Tezgahın üzerindeki domatesleri doğramak elimdeki sargılarla çok daha zordu. Normalde de pek iyi doğrayabildiğim söylenemezdi zaten. Ama eğer onları çıkartırsam Korel'in alacağı tavrı az çok tahmin edebiliyordum. Bu yüzden buna yanaşmamıştım bile.
Sabah kalktığımda yatağın boş tarafındaki papatyayla göz göze gelmiştim. Onu bahçeden koparmış olmalıydı. Korel'in birkaç malzeme almaya gittiğini farz ederek kısa bir duş almıştım. Üzerimde onun kapşonlularından biri ve yine onun iç çamaşırı vardı. Saçlarım hâlâ nemliydi. Onları bağlamamıştım. Acı, yerini ince bir sızıya bırakmıştı. Ki ellerimdeki acı bile ondan daha çoktu. Sanırım üç haftalık ıstırabımın sonuna gelmiştik. Bir sonraki dolunay gecesine kadar... Ama şu an bunları düşünerek moralimi bozmayacaktım. Dışarıdan gelen adım sesleriyle ellerimi çabucak yıkadım. Aralık kapıdan içeri fırlayan siyah karaltıyı seçmem uzun sürmedi.
"Aşkım!"
Yere eğilip kollarımı açtım. Çok daha büyümüş olan Barut üzerime atlayarak boynumdaki sargıyı yalamaya başladı. Ona sıkıca sarıldım. Büyümüştü. Kollarımı biraz daha sıkı dolayarak kafasının üzerinden öptüm. Bana kızmadığı için mutluydum. Kabul, bazen onu bir köpekten fazlası olarak görüyordum. Korel'in bunu bilmesine gerek yoktu. Sırtını kapının kenarına yaslamış, elinde sigarasıyla bizi izlediğini o an fark ettim. Gözlerini kısarak dumanı üfledi. Ellerimi sallayarak dumanı dağıtmaya çalıştım. "Yapma şunu Korel!"
"Şu zamana kadar bana bir kere bile aşkım demedin."
Onaylamaz ifadesine abartılı bir şekilde açtığım gözlerimle karşılık verdim. "Korel, o bir köpek."
"Gece, o bir erkek."
Göz devirdiğimde beni taklit etti. Onun da keyfi yerinde gibiydi. "Sana aşkım dememi mi isterdin?"
Gözlerini kaçırdı. "Aşkın olmak isterdim, bana ait olmanı isterdim." Daha kısık bir sesle ekledi. "Her anlamda."
Tükürüğüm boğazıma kaçtığında öksürmeye başladım. Büyük adımlarla yanıma gelip sırtıma vurdu. İlk şoku atlatır atlatmaz yüzümü olabildiğince buruşturdum. "İğrençsin Korel!"
Yamuk bir şekilde sırıttı. "İlginç, bunu söyleyen ilk kızsın. Yerinde olsam bu konumdayken karar vermezdim. Çok farklı konumlarda fikrin değişebilir."
Onun olmak, farklı konumlar... Çıkar o edepsiz görüntüleri aklından Gece! İç sesimin beynimde yankı yapan sesiyle işaret parmağımı ona doğru kaldırdım. "Sen sen..."
Sırıtması yüzünde genişledi. "Ben ben..."
"Seni kendini bilmez edepsiz herif!"
"Buyrun benim."
Şimdi çıldıracaktım. Beynimde dolaşan hayali görüntüleri derhal silmem gerekiyordu. Stew'le görüşmek şart olmuştu artık. Yanaklarıma akın eden kanı hissettiğimde burnumu sıktırdı. "Biliyor musun Yeni Ay. Ben acıktım ve sen de öyle görünüyorsun. Seni ısırmamı istemiyorsan kalk ve menemene yardım et."
Isırmak mı? Beni mi? Gözlerimi kırpıştırdığım sırada boynumda ıslaklık hissettim. Gözlerim mümkünmüş gibi daha da büyürken boynuma eğilen Korel'le kalp krizi falan geçireceğimi sandım. Öküz herif boynumu ısırmıştı! "Korel! Uslu dur!"
Kafasını arkaya atarak yüksek sesle kahkaha attığında belime koyduğum ellerim ve çatılmış kaşlarımla ona bakmaya devam ediyordum. "Bugün söz dinlemeyeceğim kraliçem." Eliyle tezgahı gösterdi. "Şimdi menemen bizi bekler. Ellerimi yıkayıp geliyorum."
Gittiğinde arkasından bağırdım. "Öküziddin!"
Koridordan alaylı sesi duyuldu. "O kelimenin anlamı üzerine düşünmek bile istemiyorum!"
Ayağa kalkıp üzerimdeki hayali tozları silkeledim. Bir elimi belime koyarak diğer elimle kapıdaki boşluğu işaret ettim. "Görüyor musun Barut? Bir de bana deli derler!"
Başını yana eğip bana saf saf baktığında aniden kanım kaynadı. Yanına tekrar çöküp kafasını ellerimin arasına aldım. "Sen varya sen. Bitiyorum oğlum sana!"
Kısa çaplı sevgi gösterisinin ardından istemeyerek ayaklanıp elimi yıkadım. Saçlarımı dağınık topuz yaptığım sırada Korel içeri geldi. Saçlarımı gördüğünde gülümseyen yüzü ciddi bir ifadeye büründü. İki adımda yanıma gelerek saçlarımdaki tokayı çıkarttı. "Böyle daha iyi Yeni Ay."
"Menemenin içinden kocaman kıl çıkmasını istemeyiz Korel."
Umursamaz bir şekilde omuz silkip, "Sorun değil." dediğinde daha da şaşırdım. Saçlarımı omuzlarımdan arkaya atarak kollarımı sıvadım. Menemeni hazırlarken sadece onu izledim. Onu ve kusursuzğunu. Böylesine mükemmel bir yüz diğer bütün insanlara haksızlıktı. Ona baktım. İyi ki de benim diye düşündüm. Sonra da gerçek anlamda benim olduğunu... Her şey hazır olduğunda onu izlediğim büyüleyici dakikalar da sona ermiş oldu. Küçük ahşap masaya oturduğunda karşısına oturdum. Oturmamla birlikte sandalyemin ona doğru çekilmesi bir oldu. İyice dip dibe geldiğimizde elini yüzümde dolaştırdı. "Yanmıyorsun. Kendini nasıl hissediyorsun?"
Ona bakarak gülümsedim. "İyiyim."
Bu kez ciddi anlamda iyiydim. Kahvaltı boyunca ikimiz de susmadık. Resmi yerlerde giymek zorunda olduğum elbise ve topuklu ayakkabıların rahatsızlığından, Korel'in eğitimlerdeki anılarından, dizilerden, filmlerden, şarkılardan... İki normal insan gibi sohbet ettik. Gerçi normal insanların birbirlerine işledikleri kusursuz cinayetleri ve işkence yöntemlerini anlattıklarını pek sanmıyordum. Bizim normalimizin bu olmasında bir sakınca yoktu tabii ki. Halimden gayet memnundum. Ben kahvaltı masasını toparlarken Korel ikimize de çay demledi. Bana birkaç parça kıyafet aldığını söylemişti ama onları giymeye yanaşmamıştım bile. Bahçedeki sallanan koltukta yan yana çayımızı yudumlarken aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Bir çeşit dağ evinde olmalıydık. Ahşap kulübe oldukça küçüktü. Bahçe bakımsızdı. Kocaman bir çınar ağacında salıncak vardı. Elle yapıldığı belli olan salıncak iki uzun halatın tahtaya bağlanmasıyla oluşuyordu. Türkiye'de olduğumuzu sanmıyordum. Ona hâlâ nerede olduğumuzu sormamıştım. Bulunduğumuz şartlar altında çok da umursadığım söylenemezdi. Ani uğrayan bir hevesle ayağa fırladım.
"Korel, sana bir şey göstereyim mi? Göstereyim ne olur yeni keşfettim."
Babasından övgü bekleyen küçük bir kız gibi ona bakarken gülümsemem yavaşça soldu. O henüz Ölüm Çiçeği olduğumu kabullenememişken güçlerimi gösteremezdim. Bu saçmalıktan başka bir şey değildi. "Ne oldu Yeni Ay?"
"Önemli bir şey değil."
Tekrar yerime oturacağım sırada beni durdurdu. "Ateş mi?" Başımla onayladım. "Göster bakalım."
Bir süre ciddi olup olmadığını anlamak için ona baktım. Oldukça ciddi görünüyordu. Hatta safirlerinde parlayan şeyin merak olduğuna yemin edebilirdim. Gözler de yalan söyler Gece. Kanma ona Gece. Kim olduğunu hatırla Gece.
Cevabım netti. Kes sesini iç ses.
İç sesimin hevesimi kaçırmasına izin vermeden dik duruşa geçtim. Enerjimi bir yerde yoğunlaştırarak ateşin tıpkı bir sarmaşık gibi yerden çıkarak vücuduma sarılmasını sağladım. Elimi hafifçe kaldırdığımda sarmaşığın ucunda yine o kartal belirdi. Tepkisini ölçmek için Korel'e baktığımda gözlerini kartala dikmiş, büyülenmiş bir ifadeyle baktığını gördüm. Kalbim dalga geçer gibi daha da hızlandığında hâlâ ona bakıyorken gülümsedim.
Mavileri kartalı bırakıp yüzüme indiğinde ifadesi daha büyüleyici bir şey görmüş gibi bir hâl aldı. "Bu..." Yüksek sesle yutkunduğunda kafasını iki yana salladı. "Kahretsin! Sanırım liseli aşıklar gibi kekeleyeceğim."
Vereceği en ufak bir onay ifadesine muhtaç bir şekilde beklemeye devam ettim. "Beğendin mi?"
"Mükemmel..." Dudaklarımda biraz daha oyalandıktan sonra ekledi. "Sen hangi ara bu kadar iradesiz bir adam oldun Korel?" Sonraki cümlesi bana yönelikti. "Gidip soğuk bir duş alsam iyi olacak."
Ayağa fırladığında sadece bir an aklımdan gitmesini istemediğimi geçirdim. Aynı anda kartal havalanarak onun önüne geçti. Gözleri Korel'in gözlerine odaklandığında görüntüleri onun gözünden görmeye başladım. Bu, inanılmaz bir şeydi. "Onun gözünden görüyorum."
Kısık çıkan sesimle bana döndü. "O ruhunun bir parçası." dedi bana doğru büyük bir adım atarak. "Tıpkı diğer bütün ateşler gibi."
"Korel..."
Kendi kendine kıkırdadı. "Ateşin bu kadar güzel olacağı kimin aklına gelirdi?" Yakınlığıyla beynimde kırmızı alarm çalmaya başlamıştı. "Durdur beni Lavinya. Çok iradesiz bir adam olmuşum ben."
En riskli atışlarda bile titremeyen ellerim titremeye başlamışken bunu kime söylediğine dönüp bir bakması gerekiyordu. Ben kendimi kaybetmişken onu nasıl durdurabilirdim? "Bende bahsettiğin o iradenin zerresi bile yok."
Daha fazla beklemedi. Yüzümü ellerinin içine alarak dudaklarımızı buluşturdu. Dudaklarımı aralayarak tereddütsüzce ona karşılık vermeye başladım. Kendimi tam kaptırdığım sırada ikimizin arasında keskin bir hırlama duyuldu. Hemen ardından Korel boğuk bir şekilde inledi. Tutku dolu olanlardan değil, gayette acılı bir inlemeydi. Alt dudağımı dişlerinin arsından olağanüstü bir çabayla kurtardım. Canı acıyordu ama beyefendinin aklı nerelerdeydi! Nefes nefese onu incelemeye başladım. Barut bacağını tutmuş çekiştiriyordu. Korel ateş saçan gözleriyle ona öyle bir döndü ki oğluşum korkmasın diye kolunu tutmak zorunda kaldım. "Lan oğlum rahat yok mu bize? Senin yanında da yatıyor ben bir şey diyor muyum?! Benim sıram benim!"
Barut daha çok hırladı. Korel ise kolunu elimden kurtarmaya çalıştı. "Ben şimdi sana bir havlarsam!"
Ani gelen gülme isteğiyle alt dudağımı dişleyerek yüzüme ciddi bir ifade ekledim. "İnanamıyorum, hanginiz köpek belli değil!"
İkisini birbirlerine diklenir bir hâlde öylece bırakarak salıncağa doğru yürümeye başladım. Biraz daha yanlarında kalmam mental sağlığım açısından iyi olmayacaktı. Salıncağa oturduğumda kollarımı göğsümde buluşturarak ters ters Korel'e baktım. Yaklaşık bir dakika geçmişti ve o hâlâ Barut'a dikleniyordu. Böyle olmayacağını anlayarak bağırdım. "Beni sallayacak mısın yoksa trip atmaya başlayayım mı?"
İlgi odağı anında değişirken yanıma geldi. Hâlâ ağzının içinde anlayamadığım şeyler geveliyordu. "Geldim."
"Korel."
"Hıı?"
"Hı denmez efendim denir."
"Efendim başımın belası."
"Bizim kulübeye de yapsana bir tane bundan."
"Neyden?"
"Salıncaktan."
"Yapalım sana da bir tane."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...