On Yıl Önce
Korel henüz çocuktu. Ama sorun şuydu ki, ona çocuk olma hakkı tanınmamıştı. Eğitimlere gidiyordu, nedenini bile bilmeden. Eline verilen silahtan nefret ediyordu. O aslında her şeyden nefret ediyordu. Bir kişi hariç. Annesi.
Onu düşündüğünde yüzünde minik bir gülümseme oluştu. Bir tek annesine bakarken gülümseyebiliyordu. Ama annesinin gülümsediği tek kişi o değildi. O herkese gülümserdi. Korel biliyordu, hissediyordu. Annesi mutlu değildi. Dudakları her zaman kıvrılırdı ama gözleri... Hep hüzünlüydü. Kardeşi gibi gördüğü Bora, küçük kardeşi Gazel ve ona baktığında gerçekten gülümsüyordu. İçten bir gülümseme Korel'in duygusuz kalbini ısıtmaya yetiyordu. Biri daha vardı kalbini ısıtan. Yıldızları gösterdiği o kızı aklından çıkaramıyordu. Bütün duygulara kör olan kalbi, onun düşüncesiyle bocalıyordu. Kafasını iki yana salladı. Şu an onu düşünmemeliydi. Adımlarını biraz daha hızlandırdı. Bahçede bekleyen iri yarı adama alttan bakışlarını gönderdi. Mavileri küçük bir çocuğa ait değil, acımasız bir katilinkiler gibiydi. "O adamla görüşeceğim."
O adam diye bahsettiği kişi babasıydı. Ona hiçbir zaman baba demezdi. Annesi onun yanında hep üzgündü, biliyordu. Adam tedirgin olsada belli etmedi. "Babanın işleri var çocuk, dön git."
"Sana," dedi bu sefer tane tane ve daha da korkutucu bir tınıyla. Kendinden kat kat daha iri olan bu adama açıkça meydan okuyordu. "Onunla görüşeceğimi söyledim. Çekil önümden."
Adam gür bir sesle kahkaha attı. Bu çocuğa haddini bildirmeyi o kadar çok istiyordu ki. Korel'in ise yüzünde mimik oynamadı. Onun duyguları yoktu. Daima boş bakardı. Bu adamdan ise nefret etmesi için bir sebep yoktu.
Şimdilik.
Evden bir kadın koşarak çıktı. Korel'e doğru koşarken mutlu görünüyordu. Korel'in boş bakışları yumuşadı. Bembeyez uzun saçları omuzlarından aşağı savruluyordu, mavi gözleri inci tanelerine benziyordu, bembeyaz teni parlıyordu. Annesi geliyordu. Umay Eceloğlu çok güzel bir kadındı. Annesi tam ona ulaşacağı sırada o adam annesinin kolunu tuttu. O kadar sıkı tutuyordu ki, annesi acıyla inledi. Bütün güzel şeylerin bir katili vardır diye düşündü Korel. O, içindeki en ufak bir hisse muhtaçken yine nefretle dolmaya başlamıştı. "Bırak kolumu diyorum sana!"
"Odana git kadın, çıkman yasak!"
"Oğlumu göreceğim."
"Canını yine yakmam mı gerekiyor? Büyük bir zevkle. Zaten ben de özlemişim verdiğin tadı."
Korel ürpermedi bile. Yaşıtı birinin bu cümleden bir anlam çıkarması imkansızken o biliyordu. Dünyanın bütün kötülüklerinin tam ortasında yaşarken bilmemek imkansızdı. Arkadaki adamın belinden aldığı silahı ön tarafa doğrulttu. Tereddüt etmedi, şüpheye düşmedi, hissettiği tek şey nefretti. Tek el ateş etti, adam kanlar içinde yere yığılırken annesi tiz bir çığlıkla geriye kaçtı. Korel içinden sanniyeleri saymaya başladı. Asla ıskalamazdı. Kücük adımlarla adamın yanına gitti. "Kim olduğumu herkese göstereceğim." dedi çenesi kasılırken. Süre doldu, adam öldü. "Yirmi sekiz." diye mirıldandı kendi kendine. Gerçekten kızmadıkça kimseyi öldürmezdi. Ve yaşına rağmen yirmi sekiz cinayeti vardı. O andan sonra saymayı bile bırakacağından habersizdi.
Babasının onu izlediğinden de öyle. "Vuracağını söylemiştim." dedi kocaman gözlerle aşağıya inanamayarak bakan adamına. "O benim oğlum."
Yavaşça annesine döndü. Elleri titriyordu, ondan korkmuş muydu? Elinde tuttuğu silaha baktığında utançla yere attı, kan bulaşmış ellerini pantolonuna silmeye çalıştı, temizlenmediğini gördüğünde arkasına sakladı. O andan sonra bir daha temizlenmeyeceğinden habersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...