Elimdeki kart bana ait değildi. Buraya davetli asıl kadın ufak çaplı bir trafik kazası geçirdiği için gelemiyordu. Bunu bildirmek için telefonla konuştuğu kişi ise bendim. Gerçi, ona çarpan kişiye de emri ben vermiştim. Davetteki hiç kimsenin bundan haberi yoktu. O kadının yerine geçerek burada birini öldürecektim. Avım da tıpkı benim gibi katildi. O masumları öldürüyor, ben onun gibileri öldürüyordum. Bunun beni temize çıkardığını savunmamıştım hiçbir zaman. Suçluydum. Adaletin varlığına inansaydım eğer gidip teslim olurdum ama dünya asla adil bir yer değildi. Güçlü olan hayatta kalırdı. Hayatta kalmaya çalışıyordum. Suratımda tatlı ve nazik bir gülümsemeyle kapıdan girdiğimde birazdan birini bıçaklayacak birine göre fazla sakin, hatta mutluydum. Görevli bir bana bir kartıma bakarak kapıları ardına kadar açtı. Gözlerim etrafta dolaşmaya başlayınca masalardan birinde tek başına oturmuş Pera'yı gördüm. Kuzey ve Gazel ise avımın yanında olmalılardı. Küçük adımlarla sahneye yakın, boş bir masaya ilerlediğimde üzerimde birçok bakış hissediyordum. Önüme gelen kadehi dudaklarıma götürüp içiyormuş gibi yaptım ama içmeden geri bıraktım. Elimde mavi eldivenlerim vardı. Bacak bacak üstüne atarak beklemeye başladım. Önümdeki sahneye cıkız bir adam çıktı. "Birbirinden güzel parçaları seslendirmek için Şevval Hanım'ı sahneye davet ediyorum. Katılımınız için çok teşekkür ederiz."
Alkış tufanıyla beraber zarifçe sahneye çıktım. Pekâlâ hangi şarkıyı hangi sırayla söyleyeceğimi bilmiyordum. Doğaçlama yapmam gerekecekti. Gri'nin Korkak şarkısının melodisini duymamla anında adapte oldum. Bildiğim bir şarkı çaldığı için kendimi şanslı sayabilirdim. Sesimi değiştirerek söylemeye başladım. Her bir kelimeyi özenle söylerken üzerimde tanıdık bakışlar hissettim. Bizimkilerden biri olabilir miydi? Hayır, bu farklı bir şeydi. Çok tanıdık ama bir o kadar da yabancı. Belli etmeden etrafıma baktığımda onu gördüm. Korel Eceloğlu en kuytu yerdeki masalardan birinde yanında Bora ve tanımadığım iki erkekle oturuyordu. Yayıldığı sandalyesinde yarı çıplak diyebileceğim kızlar ona kısık sele bir şeyler söylüyor, Korel'in ise umurunda olmuyordu. Hiçbiri ona dokunmaya cesaret edemiyordu. Bakışlarımız kesiştiğinde sigarasının dumanını yavaşça üfledi, mavilerini kısarak daha dikkatli baktı. Beni tanıması imkansızdı. Açık vermeyerek ben de cürratkar bakışlarımı ona gönderdim. Gözlerine bakarak şarkıma devam ettim. Bitirdiğimde ikinci bir şarkıya başlamadan kenardaki adama biraz araya ihtiyacım olduğunu söyledim. Başıyla onayladığında tekrar masama döndüm. Gerçekten, Korel'in bu saatte burada ne işi vardı?
Pera'nın yanına bir adam yaklaşıp kısa sohbetin ardından beraber kalkmalarıyla avımın o adam olduğunu anladım. Birazdan beni de almaya gelirlerdi. Masama birisi oturduğunda yavaşça o tarafa döndüm. Korel yan tarafımdaki sandalyeye öylece oturmuştu. "Perdon, tanışıyor muyuz?" dedim onunla ilgileniyormuş gibi davranarak. Gözlemlediğim kadarıyla onunla ilgilenen kızlardan uzak duruyordu."Sanmıyorum." dedi o da benimle aynı tonda. Beni tanıyıp tanımadığını henüz çözememiştim. "Bu kadar güzel bir bayanı daha önce görmüş olsam unutmazdım."
İnce bir kahkaha attım. Gerçekten, burada ben varken Şevval denilen kadına güzel demişti! Ama Şevval şu an bendim ve bunları bana söylüyordu. Neler düşünüyordum ben böyle. Beni Şevval sandığı için, Şevval'in dış görünüşüne iltifat ediyordu. Konuşup duran iç sesimi duymazdan gelerek elimi uzattım. "Şevval."
Uzattığım elimi tutarak tersine küçük bir buse kondurdu. "Korel."
Anlaşılan Gölge prens bir tek bana karşı bu kadar odundu. Karşımdaki adamsa tam bir beyefendi gibi davranıyordu. Bu hâlini çok sevsemde planı güvence altına almak için ondan kurtulmalıydım. Ayağa kalktığımda o da kalktı. "Memnun oldum Korel Bey. Kim bilir, belki de tekrar görüşürüz."
"Belki de, Dolunay."
Son kelimesiyle beynimin içinde sirenler çalarken sanki öylesine bir iltifat etmiş ve ben utanmışım gibi gözlerimi kaçırarak kıkırdadım. "Çok özür dileyerek müsadenizi rica edececeğim Korel Bey." dedim çaktırmadan beni izleyip yanlız kalmamı bekleyen adamı fark ederek. "Müsaade sizin Şevval Hanım."
Ona son bir gülümseme göndererek tuvaletin yolunu tuttum. Bunu yaparken beni almaya gelen adamın yanından da geçmem gerekiyordu tabi. Peşimden gelecekti. Ona hiç dikkat etmeden tuvalete girip rujumu tazeledim. Diğer iki kız da işlerini halledip çıkmışlardı. Yanlızdım.
Kapıdan içeriye adam girdiğinde Lavinya'nın suratında şeytani tebessüm yerini almıştı bile. Bense şaşkın şaşkın ona bakmakla yetindim. "Afedersiniz ama burası bayan tuvaleti."
"Biliyorum Şevval Hanım ama benimle gelmeniz gerekiyor."
"Sebep?"
"Ferhat Bey sizden özel bir parça seslendirmenizi isteyecek. Bizi kırmayıp davete katıldığınız içinde teşekkürlerini bizzat sözyemek istedi."
"Pekâlâ." dedim hâlâ salağa yatarak. Önünden geçerek merdivenlere ilerlediğimde hemen arkamdaydı. "Buyurun." dedi odalardan birini göstererek. İçeri girdiğinde ben de peşinden girdim ama kimse yoktu. Köşedeki asansöre yönlendirdi beni. İtaat ettim. Asansörün bodrum kata indiğini gördüğümde sesimi korku dolu çıkardım. "Nereye götürüyorsunuz beni? Ferhat Bey bodrumda teşekkür etmeyecek herhalde."
Büyük ellerini koluma sardı. "Biliyor musun bebeğim, tam da öyle yapacak. Belki bize de eğlenmek için fırsat verir."
Delicesine çırpınarak bu durumdaki her kızın yapacağı üzerine bağırmaya, yardım istemeye başladım. Sesimin yukarıya gitmeyeceğinin farkındaydım ama benim durumumdaki biri bunu pek önemsemezdi. "Burak beni aşağılık herif, bu yaptığın yanına kalır mı sanıyorsun!"
Beni hiç takmadan koridorlardan geçirip odalardan birine götürdü. Hiç zorlanmadan içeriye fırlattığında sandalyeye bağlı Pera'yı, bir köşede sırıtarak bizi izleyen kol kola girmiş Kuzey ve Gazel'i gördüm. Yan tarafta ise ışıldayan gözlerle bakan avım vardı. "Eğlence başlıyor." dedi Pera'dan çekebildiği gözlerini bana çevirerek. Cevabım gecikmedi. "Haklısın."
Baldırımın üst tarafına kemerle sıkıca sabitlediğim bıçağı çıkararak beni getiren adamın boğazına sapladım. Etraf kan gölü olurken son nefesini verdi. Aynı anda Gazel, elbisesinin yırtmacının içinde bacağını çıkararak avımın çenesine sağlam bi tekme attı. Kuzey hızla avımın kaçmasını engellerken Gazel de Pera'yı çözdü. Pera da yerinden kalkarak diğer tarafına yumruğunu geçirdi. "Sana daha beterini yaşatacağımı söylemiştim tatlım." dedi cilveli cilveli. Gazel hevesle hızlı hızlı konuştu. "Gece, kulağını keseyim mi? Hiç böylesine yakışıklısına işkence etmemiştim. Çok seksi olacak."
Kuzey ona ters ters bakarken Pera kahkaha atmıştı. Adam ise transa girmiş gibiydi. Ona da hak veriyordum. Arkadaşlarımın hiçbiri normal değili. Kafamda kısa bir durum değerlendirmesi yaptım. Burada yanlızdık ve bu adamın bize işkence yapacağını düşündükleri için de kimse gelmeyecekti. Bu herifin kolay ölmesi benim de işime gelmezdi. "Biraz oyalanabiriz." dememle Kuzey bıçağını çıkararak adama büyük bir adım attı. Gazel onu kolundan tutup parmak uçlarında yükselerek yanağını öptü. "Bırak kızlar olarak halledelim bebeğim."
"Sizi buraya kadar getiren benim ve beni oyun dışı mı bırakacaksınız?" dedi nazlanarak. Gazel kafasını sevimlice salladığında derin bir of çekerek sigarasını yaktı. Bu onun kabulleniş şekliydi. Ben de yanında durduğumda son dokunuşu yapmak için bekliyordum. Pera yumraklarını art arda savururken Gazel de büyük bir hevesle kulağını kesti. Yan tarafta bizim için ayırılmış işkence aletlerine yönelen Pera, asit bidonunu adamın sol omuzundan aşağı boşalttı. Gazel de acıdan çığlık atan adamın yerinde duran kulağına kıkırdayarak bir şeyler anlatıyor, sırtına büyüklü küçüklü kesikler atıyordu. İşkence ettiği adamla flörtleşiyordu! Bu kız ben yetiştirdiğim için mi böyleydi yoksa damarlarında dolaşan kan Eceloğlu kanı olduğu için mi? Sanırım ikisini birleştirerek tehlikeli bir pisikopat elde etmiştik. Adamın acı haykırışlarını dinlerken istemeye istemeye yaklaştım. Gitme vaktinin geldiğini anlayan Pera, Gazel'i de tutarak kenara çekildi. Adamın alnına çarpı işareti kazıdım. Sonrada bıçağımı boğazı boyunca yavaşça gezdirdim. Son nefesini verirken bunun kaçıncı cinayetim olduğunu bilmiyordum bile. Çantamın içinden poşet çıkarıp her birinin kanlı eldivenlerini içine koyarak çantama attım. Onlar da temizlerini giydiler. "Hadi gidelim." dedi Kuzey.
İz bırakmadığınızdan emin olarak asansöre bindik. Aynı odaya ulaştığımızda Pera'yla beraber köşeye saklandık. Kuzey koridordaki adamlara saslendi. "Ferhat Bey biraz fenalandı da ilgilenmenizi öneririm."
Dört adam dışarı çıktığında ilk önce biz aşağı indik. Kuzey ve Gazel dikkat çekmemek adına arkamızdan geleceklerdi. Kuzey telefonunu çıkarark polise isimsiz ihbar yaptı. Birazdan burada olacak, herkesi sorgulayacaklardı. O zamana kadar biz burdan gitmiş olacaktık. Pera Bora'yı görmesiyle sessiz bir küfür savurdu. "Bunların burada ne işi var?"
"Bilmiyorum Pera, gitmeliyiz Sarışın ve Gazel çoktan arka kapıdan çıkmıştır."
"Git sen ben arkandan gelirim."
Bunu söyler söylemez arkasını dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladı. Bora'nın yanına gittiğini gördüğümde şaşırmamıştım. Pera kısa bir kız değildi ama parmak uçlarında yükselince Bora'nık kulağına zar zor yetişebilmişti. Bora ise tanımadığı bu kızın amacını çözmeye çalışıyordu. Afallamıştı. Pera'nın dudaklarını okudum. "Kuzenini de alıp git buradan. Ortalık karışacak."
Bora'yı soru işaretleriyle öylece bırakıp yanıma yetişti. Oradan ayrıldığımızda Pera hiç konuşmadı. Benim Gün Işığı'm Bora'ya fazla bağlanmış olmalıydı. O hâlde Bora ihanet etmedikçe ve onu üzmedikçe yaşayacaktı. İhanet edebilmesi için ise aynı tarafta olmamız gerekiyordu ve bu da demekti ki ne olursa olsun Bora'yı öldürmeyecek, öldürülmesine de izin vermeyecektim. Ailem için tehdit oluşturmadığı sürece. Pera, Kuzey, Gazel benim içimdeki küçücük insani duyguların tek kaynağıydı. Onlardan biri bile zarar görürse tamamen canavara dönüşürdüm. Canavar olursam her yeri kendimle beraber yok edeceğimi biliyordum. Pera'nın küçük apartman dairesinin önünde durduğumuzda yanağıma öpücük kondurarak gitti. Ben de evime sürdüm.
Havanın aydınlanmasına sadece birkaç dakika vardı. Bu gece de uykusuzdu. Soğuk bir duş alıp üzerimi değiştirdim. Telefonu elime alınca Korel'den mesaj gördüm. "Bugün gelip Barut'u alabilirsin."
Suratımdaki sebepsiz sırıtmayı silip mesaj yazmadan mutfağa gittim. Kendime tost yapıp televizyonun karşısında yedim. Bekarlık güzel şeydi. Hava aydınlandığı gibi Önder'in evine sürdüm. İçeriye girip direkt tedavi gördüğü yere ilerlediğimde dibimde Aras bitti. "Babanız çalışma odasında patron."
"Ne demek çalışma odasında Aras, kalkmasına kim izin verdi?"
"Kimseyi dinlemedi."
"Gerekirse kilitleyeceksiniz."
"Emredersiniz."
Onu orada bırakarak üst kata çıktım. Çalışma odasına girerken tıklama gereği duymadım. Önder elindeki dosyaları inceliyordu. Bana bakmamıştı bile. Masanın karşısındaki sandalyelerden birini çekip oturdum. "Dinlenmen gerekiyordu baba."
"Peki sen dinleniyor musun Lavinya?"
"Ben sen değilim." dedim ben de. Sonunda dikkatini çekebilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...