Sevmek gözyaşı gerektirirdi, savaşmayı gerektirirdi, bazen kaybetmeyi gerektirirdi. Ama aşk her zaman ölmeyi gerektirirdi.
"Korel, şuradaki patatesi de uzatsana."
Ama o hâlâ bana sert sert bakmaya devam ediyordu. En sonunda patlama noktasına gelmiş olacak ki yerinden yavaşça kalkarak tam arkama geçti. Bedenim onunla tezgah arasındaydı şimdi. Bozuntuya vermedim. Sabahtan beri yaptığım gibi kocaman gülümseyerek omzumun üzerinden ona baktım. Benim aksime oldukça ciddiydi. Uzanıp yanağına minik bir öpücük bıraktım. Hemen ardından ise gözlerimle patatesi işaret ettim. "Hadi Korel, acıktım."
"Neyin var?"
İşte beklenen o soru. Lena'ya kimseye bir şey söylememesini tembihledikten, daha doğrusu emrettikten sonra Korel'le tek kelime etmeden evimize dönmüştük. O gece kehanete inat Korel'e sarılarak uyumuştum. Şu uyku enjektörlerinden birini de yaptırmıştım kendime. Bunu yapmak gittikçe daha da kolay oluyordu. Tam olarak ne zaman öleceğimi bilmediğimden her anımı onunla geçirmeye çalışıyordum. O ise sabırla susuyordu. Şimdiye dek. Kendime hazırlanma fırsatı tanımadan önceden planladığım yalanlarımı sıralamaya başladım. "Lena'ya sormam gerekenler vardı. Sohbet uzayınca bana eski hayatını anlattı." Alt dudağımı büzdüm. Aferin Gece, afferim kızım. Böyle devam. "Ablasını öldürmüşler. Tüm hayatı kaçmakla geçmiş."
Gram inanmadığını gösteren bir bakış attı. Gayet de inandırıcıydım bence. "Gece, aynı anda kaç adam öldürebildiğini ben bile bilmiyorum güzelim. Bunun için mi bütün bunlar?"
Uzunca ofladığımda çalan telefonumun sesi doldurdu mutfağı. Fırsattan istifade aradan sıyrılarak telefonuma koştum. "Efendim Sarışın?"
"Prenses, sana birini buldum."
Otuz iki diş sırıttığıma emindim. Öyleki Korel bile yanıma gelmiş sesi dışarı vermem için işaretler yapıyordu. "Gece, ben de geleyim mi?"
Arkadan bağıran Gazel'e benim yerime Pera cevap verdi. "Saçmalama Gazel!"
"Lütfeeeeeeenn."
Gazel son kozunu oynuyordu. Şimdi ben onu nasıl geri çevirebilirdim? "Gel bakalım."
"Ben?" diye yükseldi arkadan Pera. Sanki az önce Gazel'e kızan o değilmiş gibi.
"Sensiz olur mu Per?"
Başka bir ses daha duyuldu arkadan. "Manyak mısınız ya, ne bu heves? Gazel, abiciğim kendine gel."
"Abi!" diye bağırdı Gazel hevesle. "Sen de gelsene."
Gülerek başımı iki yana salladım. "Sarışın, bize rol ayarla."
"Hemen." dedi Kuzey coşkuyla. Telefonu kapatarak bana hâlâ tuhaf tuhaf bakan Korel'e döndüm. "Cinayete gidiyoruz."
"Kime?"
Yadırgamamıştı. İnsan hiç mi yadırgamazdı? "Bilmiyorum." dedim kafamı iki yana sallayarak.
Korel telefonuna gelen bildirimi açtığında dudaklarında öyle bir tebessüm oluştu ki benim bile kanım doldu. Ondan böylesini hiç görmemiştim. "Ben biliyorum." dedi kafasını telefondan kaldırarak. "Kuzgun."
Kaşınan avuçlarımla ben de sırıttım. "Aferin benim Sarışın'ıma." Kısa süreli sessizliğin ardından, "Hadi Korel." dedim ellerimi ovuşturarak. "Patatesler bizi bekler."
"Bence de seni doyursak iyi olacak Yeni Ay."
Anında yüzümü buruşturdum. "O niye?"
"Birazdan beni yiyeceksin yoksa. Gel bakalım."
Beni bir kez daha kucakladığında... Düzeltiyorum, patates çuvalı gibi omzuna attığında bağırmaya başladım. "Yam yam mısın Korel sen! Şu hâle bak, kim kimi yiyormuş?"
"O pek fark etmiyor."
Kazağının açıkta bıraktığı bacağımın içinde hissettiğim ıslaklık ve dişlerle gözlerim iri iri açıldı. "Korel!"
O ise hâlinden memnun bir şekilde kahkaha attı. "Tadının güzel olduğunu inkar etmeyeceğim Yeni Ay." Karnımdan yükselen gurultuyla midem isyan bayraklarını çekmiş bulundu. Ben ise ellerimi utançla yüzüme kapatmıştım. "Seni doyurmamız gerek."
Beni sandalyeye oturttuğunda bile ellerimi yüzümden çekmedim. Bir yandan da parmak aralarımdan ona bakma çabam vardı tabii ki. Tezgahın başına geçmiş, benim yarım bıraktığım patatesleri doğramaya başlamıştı. Ayaklarıma dolanan Barut'u kucağıma aldım. Kocaman bir şey olmuştu. "Sen de acıktın mı aşkım?"
"Yeni Ay."
"Ne oldu Gölge Prens?"
"Benimle evli olduğunun farkındasın değil mi?"
"Evet, niye ki?"
"O zaman niye elin oğluna aşkım diyorsun bir tanem, güzelim, yürek yangınım?"
Huysuz ve gerçekten alınmış çıkan sesine karşın gülmeden edemedim. "Korel, o bir..."
"Köpek." Dertli bir nefes verdi. "Biliyorum bir köpek. Erkek bir köpek."
"Onun kalbini kırıyorsun."
Başka dertli bir nefes daha. "Peki." dedi alındığını belli eden bir sesle. Patatesler kızardığında önüme koyarak kendisi de yanıma oturdu. Çatal beklemeden birini elime alarak ağzıma attım. Sandığımdan daha fazla acıkmıştım.
Ağzım dolu dolu Korel'e bakarak tatlı tatlı gözlerimi kırpıştırdım. "Korel."
"Hıı?"
"Hı denmez efendim denir."
"Efendim başımın belası."
"Trip mi atıyorsun?"
"Ne alaka Yeni Ay? Bir köpek yüzünden trip atacak değilim."
"Erkek bir köpek yüzünden de mi?"
Sessiz kaldı... Dudaklarımın yağlı olmasını umursamadan yanağından kocaman öptüm. Mavilerindeki fırtına yerini tatlı bir yağmura bırakmıştı. O yağmurlarda can vereceğimi bile bile hayranlıkla izledim bu manzarayı. "Hile yapıyorsun Yeni Ay."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Sen neden yemiyorsun?"
"Bu kasları yapmak için spor salonlarından çıkmadım ben. Şimdi yağlı yağlı o patatese kurban veremem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
Viễn tưởngBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...