Elimde bir silah vardı ve namlusu karşımdaki adamın kalbini gösteriyordu. Bana söylenene göre şu an onu vurmalıydım. Eğer elinizdeki silah karşınızdakini nişan almışsa tereddüt etmeden ateş etmeniz gerekirdi. Tereddüte yer verirseniz o silah çok yakında yönünü size çevirir, sahibi ise acımazdı. Bana bunları öğreten adam şu anda ölü olabilirdi. Sebebinin hayatı ise parmak uçlarımdaydı.
Ateş edemiyor, sadece karşımdaki safirlerini izliyordum. Gözlerin konuşabileceğine inanmazdım ama sanki karşımdaki maviler bana çok şey anlatıyordu. Bense sırlarını çözemiyor, içlerinde kayboluyordum. Sonunda hızla silahı yatağa attığımda odayı terk ettim. Benimle beraber Gazel'de çıkmak isteyince Korel onu bileğinden tuttu. "Babam seni evde görmek isteyecektir."
Gazel kolunu sertçe çekti. "Benim babam şu an ya can çekişiyor, ya da öldü. Eğer babama bir şey olursa beni unut, abi."
Bora'ya da kısa bir bakış atıp peşimden geldi. Bora ise sadece Pera'ya suçlu bakışlarını gönderiyordu. Haberi olmaması saçmalık olurdu zaten. İkilemde olan Pera'nın gözlerinde yeniden o karanlık kararlılığı gördüm. Şu an bir şeylere karar vermişti. Kazey bizi korumak istercesine en arkadan çıktı. O da hâlâ şaşkındı. Dışarıdaki kalabalığı yararak ilk gördüğüm arabaya koştum. 'Lütfen,' dedim içimden. 'Ona bir şey olmasın.'
Onu da kaybedersem biraz daha ölürdüm. Ben ölmekten çok yorulmuştum. Yanına vardığımız kırmızı arabanın önünde Ayaz duruyordu. Nefes nefese halimizi görünce yüzündeki alaylı ifade kayboldu. Benimse tek derdim babama gitmekti. "Ayaz, araba lazım."
"Neler oluyor?"
"Sorma, geri getiririm."
Yüzünde endişe sezdiğimde bu pek de umurumda değildi. Anahtarı bana attı. "Hediyem olsun."
Sürücü koltuğuna kendimi attığımda hemen yanıma Kuzey oturmuştu. Korel'in sesini duydum. "Benim arabayı alın."
Kayıtsız çıkarmaya çalıştığı sesinin ardındaki ısrarı ayırt edebiliyordum. Ona en sert bakışımı attım. Kuzey yumruğunu kapıya vurdu. "Bu nasıl iş ya! Biz onlarla aynı ortamdaydık. İt herif."
Gazel'in varlığını hatırlayınca sustu ama Gazel ondan daha sinirliydi. Arbayı son sürat kullanırken çaldıkları kornaları umursamıyordum. "Sancak'ı ara Sarışın."
Dediğimi yaparak telefonu hoparlöre aldı. İçimdeki yangınlara inat buz gibi bir sesle konuştum. "Durum ne Sancak?"
"Tek kişi, uzaktan iki el ateş etmiş. Biri sağ omuzunda. Diğeri sol böbreğinin altına isabet etmiş. Evinde doktorlar ilgileniyor şimdi. Ameliyatın zor geçeceğini söylüyorlar."
"Yaşayacak mı?"
Sessizlik.
Ben bu sessizlikleri çok duymuştum. Sesimi biraz daha sertleştirerek tekrar sordum. "Yaşayacak mı dedim."
"Umut bağlamamız gerektiğini söylediler ama ellerinden geleni yapacaklar. Yokluğundan faydalanmak isteyenler olacaktır."
"Suikastçıyı yakaladınız mı?"
"Hayır, biz gelene kadar kaçmış ama kimliğini tespit ettik. Sizi bekliyoruz."
"Birazdan oradayım. Şimdilik peşine düşmeyin. Yırttığını zannetsin."
"Emredersiniz patron."
Telefonu kapattığımızda sonunda Önder'in evindeydik. Direkt küçük hastane bölümüne girdiğimde ameliyatın devam ettiğini gördüm. Bu kadar erken çıkmasını beklemiyordum zaten. Kapının önünde sandelyeye oturmuş annem vardı. Yüzünde mimik oynamasada kızaran gözlerinden ağladığı belli oluyordu. Pera elini hafifçe omuzuma koyarak ona destek olmaya gitti. Ben iyiydim çünkü. O tek el hareketi yeterdi benim acımı dindirmeye. Öyleyse neden dindirmemişti? "Sarışın, buralar sana emanet, haberin yayılmasına izin verme. Her gelişmeden haberim olacak. Sancak senin emrinde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasíaBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...