26. EN GÜZEL ÖLÜM

10 1 0
                                    

Dehşet.

Evet, hissettiğim tek duygu buydu. Daha doğrusu hissedebildiğim tek duygu buydu. Haftalar sonra tekrar evime dönmüştüm. Bir elim açık kapının kolunda, kulaklarımda açık televizyonun sesi, karşımda merdivene tünemiş kıpkırmızı gözlü titreyen Korel'e bakıyordum. Birisi bana derhal neler olduğunu anlatmalıydı. Korel'in haline bakılacak olursa bu pek de mümkün görünmüyordu. "Yeni Ay." dedi en sonunda bana bakmadan. "Uyuyalım mı?"

Delirmeme son dakikalar... "Neler oluyor Korel?"

"Uyuyalım, uyanınca anlatayım olmaz mı? Uyumaya ihtiyacım var. Seninle uyumaya ihtiyacım var. Lütfen."

"Tamam." dedim bu şekilde bir yere varamayacağımı anlayarak. Koluna girip onu da kaldırdım. "Uyuyalım."

"Öyle değil." dedi birden bire. "Şüphe etmeden, bir kez olsun birbirimize güvenerek. Gerçekten uyuyalım."

Yastıklarımızın altındakiler olmadan diyordu yani. Birbirimize güvenerek. Ona baktığımda buna ihtiyacı olduğunu gördüm. Başımı aşağı yukarı salladığımda gülümsedi. Yorgun, buruk ama içten bir tebessüm.

Telefonumun saati de hâlâ on bir elli dokuzu gösteriyordu. Ne yaparsam yapayım düzeltememiştim. Kimse düzeltememişti. Big Ben bile aynı saati gösteriyordu. Onu hecklediklerini sanmıyordum. Ve kimin yaptığı hakkında da iyi kötü bir tahminim vardı. Kuzey. Bunu ondan başkası yapabilir miydi? Sanmıyordum. Eğer yapabiliyorsa da bulup elini sıkmam gerekiyordu. Korel bir şey anlatmıyorsa parçaları birleştirme işi yine bana düşmüştü. Peki Kuzey bunu neden yapsındı ki? Saat on bir elli dokuz. On iki olmasına bir dakika kala. On iki... On iki...

Aklıma Sindirella gelmesi ne kadar doğaldı? İçgüdülerine güven kızım. Bir dakika, Sindirella Korel'in Gazel'e anlattığı bir masaldı. Ama ne alakaydı ki? Pekâlâ bunu onlara sormak çok daha mantıklıydı. Diğer meseleye dönelim. Bora neden babasını öldürmüştü? Gazel'in başına gelenlerden dolayı mı? Ama neden bizden habersiz, kendi başına böyle bir şey yapmıştı? Ve daha da önemlisi, o neredeydi? Kendi başına öylece gidip öldüremeyeceğine göre arkasında bir hayli adam olmalıydı. Eceloğlu'nun adamları olduğunu var sayarsak, Korel'in haberi mutlaka olurdu.

Peki o neden bu hâldeydi!?

Delirmeme son saniyeler... Odamıza vardığımızda Korel yastığının altındaki silahı bir kenara fırlattı. Anlaşılan onların orada olduğunu bilerek bilmemezlikten gelme oyunumuz burada sona eriyordu. Ben de bıçağımı çıkararak onun silahının yanına savurdum. Başka bir yerlere sakladığı herhangi bir silahı var mıydı acaba? Şahsen benim yoktu. Onun hediyesi kolyem cildimi karıncalandırarak resmen kendini hatırlattı. O silahsız olabilirdi, ben silahlıydım. "Onu çıkarmanı istemiyorum." dedi kapalı gözlerinin arasından. "Hiçbir zaman."

Başımı salladım. Bedenim yorgundu. Kaç kaç gündür uyumuyordum ki? "Korel."

"Hıı?"

"Hı denmez efendim denir."

Güler gibi bir nefes verdi. "Efendim başımın belası."

"Çok yorgunum."

Gözlerini hafifçe araladı. "Beş gündür uyumuyorsun çünkü." O kadar olmuş muydu cidden? Vay be. "İlaçların..." dedi tamamen doğrulup yüzüme tereddütle bakarak.

Onun yanında, uyumak, silahsız. "Uyumak istiyorum." dedim birden bire sözünü keserek. Safirlerinin ışıldadığına yemin edebilirdim. Elini ne yapacağını bilemeyerek ensesine attı. "Ben," dedi ve duraksadı. "İstiyor musun?" Başımı onaylayarak salladım. Madem uyumak istiyordu, o zaman uyuyacaktık. "Getireyim." dedi ve yataktan fırladı.

ÖLÜM ÇİÇEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin