Canım acıyordu, nefesim kesiliyordu, kalbim paramparça oluyordu. Ben yaşamaya devam ediyordum. Ne olursa olsun yine de gülümsüyordum. Kendime sözüm vardı benim. Hep gülümseyecektim ve hayatta kalacaktım. Aynada gördüğüm kişiyi seviyordum çünkü onun benden başka kimsesi yoktu. Boğazımda düğümlenmiş bu hissin adını koyamıyordum.
Bütün iç çatışmalarıma inat yerimde dikleşerek bir adım öne çıktım. "Kimsin sen?"
Net sesim fazlasıyla sertti. Ama bu kadının umurunda gibi görünmüyordu. Yine de bakışlarını Korel'in üzerinden çekebildi. Sadece bir an Korel'e baktım. O benden başka bir yere bakmıyordu. Kadın bana elini uzattı. Gözleri tekrar Korel'e döndü. "Evlenmişsin." Komik bir şeyden bahsediyormuş gibi güldü. "Çıkarların için kullandığın kuklalarından biri olduğuna o kadar eminim ki."
Pekâlâ benim de sabrım bu kadardı işte. Sıkmam için uzattığı elini kavrayıp çevirdim. Acıyla inlediğinde şimdi de ben gülümsüyordum. Korel karışmıyordu. Şu an yapacağı en akıllıca şey de buydu zaten. "Sorumu tekrarlarsam ölürsün. Kişisel algılama, böyle bir fantezim var."
İri iri gözlerle bana bakıyordu. Anlaşılan benden korkması gerektiğini şimdi anlamıştı. Ama buna rağmen o sinir bozucu hallerinden vazgeçmedi. "Nadya. Nadya Volkov." Serge Volkov'un kızı. Babasının cesedine tiksinerek baktı. "Şuradaki adamın kızıyım." Gözleri ilk defa benimkilerle kesişti. Orada saf nefreti gördüm. "Kocanın geçmişindeki tek kızım. Dokunduğu ilk ve son kız. Memnun oldum Gece."
Bu sefer gözlerindeki nefret bana geçti. Ben bir şey söylemeden Korel'in sesini duydum. "Karımla düzgün konuşacaksın Nadya."
Benim bile tüm bedenim ürperirken Nadya'nın yüzünden hayal kırıklığı geçip gitti. İçimde volkanlar patlıyordu, avuç içlerim kan arzusuyla kaşınıyordu. Onu hırsla bırakarak eldivenli ellerimi ovuşturdum. Ne oluyordu bana? Kendimi ezdirmeyecektim. Ona iğrendiğimi gösteren bir bakış atıp bir adım daha yaklaştım. "Ben Gece Lavinya Eceloğlu. Arkamda gördüğün adamın hayatındaki, aşık olduğu tek kızım. Suç kralının kraliçesiyim. Memnun oldum. Nadya."
Başka bir şey söylemeden bedenimi pencereden dışarı çıkararak halattan hızla aşağı indim. Korel de peşimden geliyordu ama düşme hızında indiğim için bu pek kolay değildi. Onun halatı umursamayarak boşluğa atlayıp, düşmesine birkaç santim kala tutunmasını ise kesinlikle beklemiyordum. Yine beni dehşete düşürmeyi başarıyordu. "Sarışın, Kumral çıkın oradan. Dışarıdayız."
Sert adımlarla çıkışa ilerliyordum. İkisinden de belli belirsiz onaylama sesleri geldi. Pencereden bize bağıran Nadya'yla kontrolü kaybetmem an meselesiydi. "Türkiye'ye dönüyorum Korel."
Korel dönüp bakmadı bile. Kolumu kavradığında yüzümü göğsüne çarptım. "Ne yaptığını sanıyorsun!"
Kurtulmak için bir hamle yaptığımda bileklerimden sıkıca kavradı. "Karımın yanımda kalmasını sağlıyorum." Duraksadığımda gözlerindeki ifade şefkate dönüştü. "Sor hadi." dedi yumuşak bir tınıyla. "Merak ettiğini, sormak istediğini biliyorum."
"Ne soracakmışım ben sana, bana ne ki?"
"Sor Gece. İçinde tutuyorsun, kendi kendine aptalca şeyler kurguluyorsun."
Birkaç saniye bekledim. Sor gitsin, dedim kendi kendime. En fazla ne olabilirdi ki? Hayır, vereceği cevabı kaldırabilir miydim? Pekâlâ şu an gerçekten saçmalıyordum. Gözlerimi kapatarak iç sesime izin verdim. Beynimde bağırıyordu. 'Kendine gel kızım, ölüm makinesi bir seri katilsin sen. Böyle şeyler basit şeyler!' Haklıydı. Gözlerimi araladığımda Korel'inkilere baktım. "Kimdi o kız?"
Önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi omuz silkti. "Sadece bir kere birlikte olduğum birisi. Geçmişte yanımdan ayrılmıyordu. Ben de bir müddet sessiz kaldım çünkü duygularım yoktu ve onu gördüğümde hissettiğim tek şey hiçlikti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...