Birinin bu kadar kısa bir sürede nasıl değişebileceğine bizzat şahit olmuştum. Korel Eceloğlu bir canavardı. Canavarlar tehlikeliydi, bir de o canavarın duyguları yoksa, hayır doğrusu bu değil, o canavarın sahip olduğu tek duygu nefretse... İşte o zaman yenilmez olurdu. En profösyonel katiller bile birini öldürdüğü zaman kendini sorgulardı, öldürdüklerine acırdı. Hatta kendine itiraf etmese de vicdan azabı çekerdi. Korel'le gerçek anlamda bir çatışma sırasında tanışmıştık. Onu ilk kez çocukluğumda görmüştüm. Beraber cinayetler işlemiştik. Mavileri duygusuz bakmıyordu. Orada bir okyanus vardı. Hırçın bir okyanus. Baktığınız zaman boğulacağınızı düşünürdünüz. Bazense fırtınalar kopardı orada. Gök gürlerdi, şimşekler çakardı. Nefreti iliklerinize kadar hissederdiniz.
Birilerini çok kolay öldürebilirdi. Canı acımazdı, üzülmezdi. Sadece nefret ederdi ve mantığını dinlerdi. Çocukları öldürmezdi, korurdu ama onları sevdiğinden değil. Düşünürdü. Beyni ona onların bir suçu olmadığını, çocuklara dokunmaması gerektiğini söylerdi. O da dokunmazdı. Bu kadar basitti işte. Ben bile tereddüt ederdim. O yüzden hep bir adım önde olmuştu.
Ama tüm bunların dışında bana olan bakışları da vardı. Ateşin yok olmak uğruna suyu nasıl arzuladığını görmüştüm, yağmurlarda nasıl hayat bulduğunu da. Ve nefretten beslenen bir adamın, sevgiye nasıl da muhtaç olduğunu anlamıştım. Önce bir kalp çizmiştim ona. O kalp bir tek bana attı. Sonra sıkıca sarıldım, bunu onun için değil kendim için yaptım. Kollarında ağladım, kollarında güldüm. Ben geceydim. Karanlıktan korkardım. O benim karanlığıma yıldızlar çizmişti, belki de kendisi başlı başına bir yıldız olmuştu.
"Kuzey'in etrafında dolaşmayacaksın!"
Kulaklarıma dolan Gazel'in sesiyle o tarafa döndüm. Esmer bir kızı saçından tutmuş sürüklüyordu. Yani, olmayan bir şey değildi. Yine Kuzey'i sahipleniyor olmalıydı. Meyve suyumdan bir yudum daha aldığımda Korel'in gurur dolu bakışlarının aksine dehşetle onu izleyen Bora'yı gördüm. Tabi ki de bu fırsatı kaçırmayarak yanına yaklaştım. "Ben yetiştirdim. Daha azını beklemen aptallık olurdu Kumral."
"Benim küçük masum kardeşime neler olmuş böyle?"
Diğer taraftan konuşan Pera'ydı. "O hiçbir zaman sizin küçük kardeşiniz değildi, bizim masum ölüm makinemizdi. Sadece çok iyi bir yalancı. Onu bir de işkence odalarında görmelisin!"
Birkaç kere öksürdü. "Hiçbir abi kardeşinin işkence yapmasını onaylamaz."
"Onaylamayabilirsin Bora. Engel olmanın bir yolunu bulursan bana da haber ver. Simdi izninizle, kızı boğmaya başlamadan önce ayırmam gerekiyor."
Gittiğinde ben de Bora'nın omuzunu sıvazladım. "Sarışın!"
Kuzey önümde o kusursuz referanslarından yaptı. "Emredin prenses."
Pera'nın zorla getirdiği Kemik'teki partide yaklaşık iki saat geçirmiştik. Aslında bir taraftan da iyi olmuştu. Korel'e o saati verdikten sonra kendimi toparlamama yardım etmişti. "Merkeze geçelim. İşler de birikmiştir."
Neyi kast ettiğimi hemen anladı. Lavinya kan istiyordu. Bu gece bunun için gayet uygundu. Başıyla onaylayarak benden önce çıkışa yöneldi. Korel'e baktığımda bu tamamen içgüdüseldi. Gözlerini açıp kapatarak onun için sorun olmadığını gösterdi. İyi de onay almak istememiştim ki! Fazla takmayarak Kuzey'in peşinden gittim. "Merkeze mi?"
"Evet, sen ve ben bir otele gideceğiz."
"Uzun zaman oldu."
Evet, beraber birilerini öldürüp çılgınca eğlenmeyeli uzun zaman olmuştu. "Rezervasyon yaptırdım bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...