Bazı anlar vardır ya hani. Zaman dursun isteriz. Sadece iki durumda isteriz bunu. İlki her zaman en cazip olanıdır. En mutlu olduğumuz zamanlar. İşte tam da o an dursun isteriz çünkü sonrasında çekeceğimiz acılardan kaçış yoludur bu. Ebedi bir mutluluk vadeder. Sonsuza kadar o anın içinde kalmak bulunmaz bir nimettir.
İkincisi acıdır. En kötü zamanınızda yakalar sizi. Boğazınıza yapışır, nefesinizi keser. Öleceğinizi düşünürsünürsünüz.
Zaman öldürür. İnsanları da, umutları da, anıları da.
Çok acı çekmiş birisinin ağzından duyduğunuz belki de tek cümle zamana ihtiyacım var olur. Çünkü bilir o kişi, geçmişi zananın silebileceğini. En kusursuz cinayetleri yelkovan işler. Herkes o olduğunu bilir, kimse durduramaz.
Hayatımda hiç zaman dursun istemedim. Gelecekten korkmadım, aksine her zaman meydan okudum o zamana. Gözümden yaşlar ardı arkasına akarken bir insandan bu kadar kanın nasıl çıkabildiğini sorguluyordum. Evet bir katildim ve bunu yeni fark ediyordum. Her saniye daha fazla akıyordu. Dehşet içinde saate baktım. Yelkovan durmuyordu, akan kanlar da öyle. "Dur!" diye bağırdım var gücümle. Durmadı. Hayatımdaki yenilgilerin en büyüğüydü bu. "Korel." dedim sevdiğim adamın yüzünü avuçlayarak. Konuşamıyordu ama direniyordu. Mavileri gözlerimden ayrılmamak için savaşıyordu. Ne yapacaktım şimdi ben? Öldürmeyi biliyordum, yaşatmayı değil. Çaresizlik ilk defa bu kadar büyüktü. "Düşün, düşün, düşün!" O ölmeyecekti. Zaman bile alamayacaktı onu benden. Buna izin vermeyecektim. "Telefon." dedim kendi kendime. Hayatım buna bağlıymış gibi çılgınca telefon aramaya başladım. Aslında hayatım tam olarak buna bağlıydı. Titreyen ellerimle Korel'in cebinden telefonunu çıkararak güçlükle açtım. İlk sırqda Bora'nın adını görür görmez aradım. İlk çalışta açıldığında hoparlöre aldım. "Kumral ona bir şeyler oluyor bur şey yap! Yatıyor, kan var çok fazla kan var. Ne yapacağım? Yelkovan durmuyor. Her şey onun yüzünden. Parçalasam geçer mi?"
"Gece!"
"Hareket etmiyor. Sadece bana bakıyor. Öpersem iyileşir mi? Ha Korel, öpeyim mi?"
"Gece!" Sustum. Neler söylüyordum ben böyle? Kendime gelmeliydim. Kendime gelmezsem o gidecekti. Korel'e baktım. Çenesi acıdan kasılıyordu ama o gülümsüyordu. Kanlı ellerimin tersiyle hırsla gözlerimi sildim. Gülümsemeye çalıştım. Ben o gün ilk defa gülümseyemedim. "Sakin ol. Şimdi, tane tane anlat ne oldu?"
Derin bir nefes verdim. Ben bu değildim. "Evdeyiz. Korel vuruldu. Sırtından, uzaktan tek kurşun. Kan kaybediyor, bilinci açık ama uzun sürmez."
"İşte böyle. Geliyoruz tamam mı? Nefes al ve onu yüz üstü yatır. Yarasına temiz bir bezle bastırman gerekiyor."
"Anladım." dedim kafamı sanki görecekmiş gibi sallayarak. "Korel, simdi seni ters çevirmemiz gerekiyor."
Hiçbir tepki vermediğinde kafasını koltuğun üzerinden aldığım yastığın üzerine koyarak ters çevirdim. Çok ağırdı ama becerebilmiştim. Acıyla inlemelerini duymazdan gelmek çok zordu. Temiz bir çarşafı yarasına bastırdım. Sakinkeşmeliydim. Bora gelecekti, doktorlar ona iyi bakacaklardı ve yaşayacaktı. Gitmeyecekti. Gidemezdi. "Eğer ölürsen," dedim sesimi sertleştirerek. "Yanına gelip seni vururum."
Yine ses çıkarmadığında acıyla yutkunan kişi bendim. Kapı açıldığında Bora ve birkaç adam içeri koştu. Adamlar yerde yatan Korel'i kavradıklarında Bora'ya döndüm. "Onu götürüyorlar Kumral. Götüremezler hayır!"
Kimse beni dinlemedi. Deli gibi çırpınmaya başladığımda artık ağlamıyordum. Ya gözyaşlarım beni terk etmişti ya da içimdeki Lavinya uyanıyordu. İkincisi olmasını diledim. Bora kollarımı tuttu. "Onu iyileştirecekler. Biz de gideceğiz peşlerinden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
FantasyBir kadın vardı... Ateşin ruhuna sahip. Yaratılışındaki tek duygu nefret. Kehanetlerde anlatıldı. Efsanelerde, masallarda duyuldu. İrislerindeki karanlık tüm dünyasını kapladı. İntikam için yaşadı. Öldürdü. Ama kendisi daha çok öldü. Ve bir adam... ...