24.Bölüm - Çınar'dan

774 38 3
                                    

Saati kolumdan çıkarıp içindeki Çınar yazısını incelemeye başlamamdan bu yana ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Onu nedense diğer saatlerimin arasına koymak gelmemişti içimden. Kimin aklına böyle bir şey gelirdi ki? Bana hediyeyi verirken ki halini hatırladım. Her zaman gülen, neşeli kız gitmiş yerine utançtan yüzü şekilden şekle renkten renge giren bir kız gelmişti. Nedense bu hali hoşuma gitmişti. Hediyesini açtığımda diğer saatlerden bir farkı yoktu ama içine de ismimi yazdırdığını söyleyince hemen kolumdaki saati çıkarıp onu takmıştım. Gerçekten zevkli kızdı. Ve düşünceli.

Daha önce hiç kimse benim için böyle bir şey yapmamıştı. Herkes saat hastası olduğumu bilirdi ama bugüne kadar annem bile sırf hediye almış olmak için bir saat alır verirdi. Bu saati uzun zaman çıkaracağımı sanmıyordum. Gerçekten çok hoşuma gitmişti. Yonca, Sedef'in benimle konuşacağını söylemişti ama o hediyesini verip bir şeyler söyledikten sonra kaçar gibi yanımdan uzaklaşmıştı. Telefonum çalınca düşüncelerimden ayrılıp masanın üzerinden aldım ve açıp kulağıma götürdüm.

- Alo?

- Şey, merhaba. Uyandırdım mı?

Sesi tanıdık geliyordu ama tam olarak emin olmak için arayana baktım. Gülümseyip tekrar kulağıma götürdüm.

- Hayır, uyanıktım zaten." Derken yatar pozisyondan oturur hale geldim ve sırtımı yatağın başına dayadım.

- Erken olduğunu biliyorum ama ben..." susunca söyleyeceği şeyleri düşündüğünü ve aklına esip bir anlık cesaretle aradığını anladım. "Ben bugün boşum eğer sen de müsaitsen, çıkalım mı?" o an aklıma bir şey geldi. Kendi ağzıyla yakalanmıştı. Gülümseyerek cevapladım ama sesimin ciddi çıkmasına dikkat ettim.

- Bana çıkma teklifi mi ediyorsun Sedef?

- Aa. Hayır, hayır, hayır.!" Diye telaşla arka arkaya söylendi. Gülerken sesim çıkmasın diye dudağımı ısırıyordum. "Ben çıkalım mı derken dışarı çıkalım mı demek istedim yani müsaitsen?" dedikten sonra aniden sustu. Gözlerimi kapatıp şu anki halini gözümde canlandırmaya çalıştım. Muhtemelen eliyle alnına vurup kendine kızıyordu. Artık dudağım acıyınca serbest bıraktım ve kahkaha attım. Bunun üzerine karşıdan gelen derin bir nefes sesi duydum.

- Şaka yapmıştım. Saat ikide seni almaya gelirim.

- İki mi?

- Erken mi? Sen kaçta istersen olur." Derken hala gülüyordum.

- Hayır, hayır. Sen nasıl istersen. İkide hazır olurum ben.

- Tamam. Görüşürüz.

- Görüşürüz.

Telefonu kapatıp tekrar yerine koydum. Bu kız demin bana kahkaha mı attırmıştı? Uzun zamandır böyle güldüğümü hatırlamıyordum. Sedef, önceki tanıştıklarımdan farklıydı. Utangaç tavırları nedense gözlerimi kapattığımda karşımda duran en canlı görüntüleriydi. Gözlerimi hızla açtım. Gözlerimi kapattığımda onu görmem çok saçmaydı. Son zamanlarda onunla çok zaman geçirmiştim ve bunlar hep bu durumun sonucuydu. Yoksa aklıma bile gelmemesi gereken biriydi. Bunun tek sebebi buydu. O benim iyi bir arkadaşımdı. Başkası mümkün olamazdı. O, fazla iyiydi. Fazla mutlu, fazla iyimserdi. Kafamı sallayıp onun düşüncesinden uzaklaştım ve saatimi koluma takacakken vazgeçip telefonumun yanına koydum. Babam kahvaltı veya yemek için her zaman birbirimizi beklememiz gerektiğini söylerdi. O yüzden kaç kişi olursak olalım, evdeki bütün kişiler masaya oturana kadar kahvaltıya yemeğe başlayamazdım. Alışkanlık olmuştu artık.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin