1.Bölüm

2.7K 88 18
                                    

İyi okumalar :)

Hayat bana ilk çelmesini doğumumdan bir yıl sonra takmıştı. Anneme doğum sırasında oksijensiz kaldığım için astıma sebep olabilecek bir sorunla karşı karşıya olduklarını söylemişler ve bir yaşıma basmadan nefes alamamaya başlamıştım. Büyüdükçe hastalığım da artmıştı ama bir sene yurtdışında tedavi gördükten sonra böyle bir sorunum kalmamıştı.  Bu durumdan hiçbir arkadaşımın haberi yoktu. Sedef dışında.

Babam, kendi babasından kalan şirketin başına geçmişti ve gece gündüz çalışıyordu. Annem de kardiyolog olduğu için gündüz eve uğramıyordu. Yani tek başıma büyüdüm de denebilir. 

Her yaz tatilinde alışkanlık haline getirdiğim sabah koşumu yapmak için altıda uyanmıştım. Sporcu atletimi ve mini şortumu giydikten sonra aşağı indim. Telefonumu cebime koydum ve sessizce çıktım. Sahile kadar tempolu bir şekilde yürüdükten sonra koşmaya başladım.  Bu hareket beni özgürleştiriyordu, rahatlatıyordu.

Eve döndüğümde annem kahvaltımı hazırlamış, üzerine de kendi el yazısıyla bir not bırakmıştı. "Tatlım, bu gece nöbetim var, yemekler dolapta, sakın aç kalma! Seni seviyorum."

Kahvaltımı yaparken babam aşağı indi.

-          Günaydın güzelim"deyip yanaklarımı öptü. Babam her zaman gülümserdi. Onun bu gülümseyişi karşısında bende gülümsedim.

-          Günaydın babacığım. Annem gece gelmeyecekmiş" deyip notu ona uzattım.

Nota bakmadan buruşturup masanın kenarına koydu ve bir şeyler yemeye başladı.

-          Sabah aradılar. Acil bir durummuş, gitti. Gece benim de geç gelme ihtimalim var. Sakın geç saatlere kadar kalayım deme. Sonra uyku düzenin bozuluyor.

Kafamı salladım. Ama ben her gece on birde odaya girer, on ikiden sonra ışığımı kapatır üçe dörde kadar müzik dinlerdim. Anlaşılan bugün bu konuda daha rahattım. Kahvaltıdan sonra babamı yolcu ettim ve masayı topladım.  Odama çıkıp Sedef'i aradım. Üçüncü çalışta açtı:

-          Eğer sabahın bu saatinde beni aradıysan; ya başın belada olmalı ya da ölüyor olmalısın Yonca!"diye bağırınca telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Sırf erken uyanmaktan nefret ettiğini bildiğim için arada bir sabah yedide onu arardım.

-          Başım belada değil. Ölmüyorum da. Sadece bugün bize gelmeye ne dersin diyecektim. Evde kimse yok.

Hattın diğer ucundan gelen esneme sesine karşılık gözlerimi devirdim. Annemler evde yokken saatlerce dertleşir, keyif yapardık.  Böyle bir teklifi asla geri çevirmezdi çünkü onun ailesi çok baskıcıydı ve o bu baskıdan nefret ediyordu.

-          Öldün mü?"diye saçma bir soru sorunca güldü.

-          Hayır şapşal. Sadece durum değerlendirmesi yapıyordum.

-          Sonuç?

-          Tabi ki de gelirim. Ama şimdi izin ver uyuyacağım.

-          Sedef..." Dıt dıt dıt...

Telefonu suratıma kapattı. Ben de evde kimse yokken yaptığım şeyleri yaptım. Odamı topladım, müzik dinledim, spor yaptım ve madalyalarımı inceledim. Evet, neredeyse her gün onları inceler kendimle övünürdüm. Sadece erkeklerin egosu olamaz ya, benim de kendime göre bir egom var. Ama asla arkadaşlarımın yanında bu kadar övünerek bahsetmem. İki voleybol turnuvasından, bir basketboldan, iki yüzmeden ve üç tane de atletizmden madalyam vardı. Şimdi bu durumla da övünülmez mi?

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin