28. Bölüm

658 28 10
                                    

merhaba! Biliyorum uzuun zaman oldu, ama bu sene ygs ye hazırlanmam gerektiği için hikayeye çok fazla zaman ayıramıyorum. o yüzden biraz daha çabalayarak yeni bölümleri yayınlamaya çalışacağım. okuyucu sayım fazlasıyla azaldı bunun farkındayım ama okuyan herkese teşekkür ederim :)

iyi okumalar. oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum :))

-------------------------------

Her şey üstüme üstüme geliyordu. Duvarlar, kapılar, pencereler, insanlar... kaçıp kurtulmak istiyordum, her şeyi geride bırakıp yepyeni bir başlangıç yapmak. Ama her hayal gibi bu da gerçekleşmeyecekler listesindeydi. Ve ben de hayallerini gerçekleştiremeyecek kadar çaresiz kızın tekiydim. Hala hastanedeydim. Kaç saat olduğunu bilmiyordum ama saat gece yarısına geliyordu. Güven'e söylememelerini tembihlemeyi düşünsem de babasının doktorum olduğu aklıma gelince nasılsa öğrenecek diye düşünüp aramalarını engellememiştim. Aslında şu an bana iyi gelebilecek tek şey Güven'in varlığıydı. Sedef, yanımda iki üç saat kaldıktan sonra çıkmadan Güven'i aramıştı ve gelmek zorunda olmadığını söylemişti. Ama tabi Güven Sedef'in son cümlesini bitirmesine izin vermeden telefonu suratına kapatmıştı. Orkun, Sedef gittikten on dakika sonra gelmişti. iyi olduğumdan emin olduğunda da gitmişti. Daha doğrusu göndermiştim. Güven siyah pantolon ve siyah dar tişörtüyle kapıdan içeri girip yanıma koştuğunda başımı boynuna gömüp ağlamıştım ve o hiçbir şey sormamıştı. Şimdi yanımda oturmuş beni dikkatle izleyen sevgilim varken hastalığımı düşünmek, hastanede olduğumu hatırlamak çok sinir bozucuydu ama onlar da benimle birlikte gittiği yere kadar gidecek gerçeklerdi.

Acı gerçekler...

- Ne düşünüyorsun?

Kollarını çaprazlamış, Sedef'in yanıma çektiği sandalyede arkasına yaslanmış, çarpıcı derecede çekici ela gözlerini yüzüme dikmiş cevap bekliyordu. Birbirine geçirdiğim ellerime bakarak cevapladım.

- Son bir test yapmışlardı ama sonuçlar çıkmadı. Ya da çıktı bana söylemiyorlar.

- Gidip sormamı ister misin?

- Hayır." Derken sesim güçsüz çıkmıştı. Gözlerim ağlamaktan şişmiş saçlarım yatmaktan birbirine girmişti. Şu an Güven'in gözüne nasıl görünüyordum acaba? Muhtemelen zavallı, hastalıktan bitap düşmüş, kendinden bihaber, şanssız bir kız. Bunları düşünmem şu an çok saçmaydı ama aklımı dağıtmam gerekiyordu. Ona baktım hala beni izliyordu. hayır dememe şaşırmamıştı çünkü neler hissettiğimi anlatmama gerek yoktu. O beni bir şekilde anlıyordu.

- Bana bir şeyler anlatsana.

Şaşkınca gözlerini bir iki kez kırpıştırdıktan sonra ağzını açtı ama sonra ne söyleyecekse vazgeçti. Kollarını çözdü ve ellerimi tuttu.

- Önce sen anlatmak ister misin?

Elimi çekmek istedim ama bırakmadı. Ne anlatmamı istediğini biliyordum ama bunu söylemeye hazır değildim. Gözlerine baktım. O kadar ısrarcıydılar ki. Şu anda onunla savaşacak gücüm yoktu. Yenilgiyle nefesimi dışarı verdim. Gözlerimi ellerimize çevirdim.

- Baban zaten sana anlatıyordur. Muhtemelen benden daha fazla şey biliyorsundur. Karar vermem gerektiğini biliyorum ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bazen her şey o kadar zor geliyor ki, boğulacak gibi oluyorum. Bazen de hayata tutunmam için bir sürü sebep bulup başka zaman düşündüklerimden utanıyorum.

Sustuğumda bir elini elimden çekti ve yanıma oturup başımı tuttu ve omzuna yasladı. Omzundan teselli edercesine uzanan eli o an o kadar huzurlu geldi ki. Hep bu anda kalmak istedim. Tabi hastane dışında bir mekanda.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin