Ne kadar korksam da Güven içeri girdikten sonra ben de girdim. Yavaşça kapıyı kapattım. Elimi tekrar koluma koydum sanki dokunmasam acıması hiç geçmeyecekmiş gibi. Gerçi tutunca da acıyordu ama olsun. Sağ taraftaki kapıdan içeri girdi, bense kocaman odayı seyrediyordum. Bir evin salonu bu kadar büyük olabiliyor muydu? Bizim alt katta sadece mutfak tuvalet ve salon vardı. Karşımda duran salon bizim alt katın toplamı kadardı. Sağdaki ve soldaki kapıyı saymıyorum bile. Salona doğru ilerledim, her şey ya gri ya altın sarısıydı. Mobilyalar gri bir takımken sehpanın üzerindeki süs eşyaları altın sarısıydı. Her şey çok düzenliydi ve müthiş bir görünüm sağlamıştı.
- Gel." deyip yanımdan geçen Güven'i bile fark etmemiştim salonu incelerken. Dediğini yapıp peşinden gittim. Giderken de yanından geçtiğim sağ kapıdan içeri bakınca oranın mutfak olduğunu gördüm. Zaten Güven'in elinde de bardak vardı. Üst kata çıktık. Upuzun bir koridor ve sanırım altı oda vardı. çünkü önümdeki sırık yüzünden ileriyi tam net göremiyordum. Mecburen Güven'i seyrediyordum. Boyu benden on santim kadar uzundu ve sırtındaki kaslar üzerindeki uzun kollu siyah dar tişörtten bile belli oluyordu. Birden durunca az kalsın çarpıyordum. Sağdaki kapılardan birini açtı ve içeri geçti. Tabi ben de peşinden...
- Kapıyı kapat." Bu çocuğun soru işaretleriyle bir zoru mu vardı acaba? Sürekli emir sürekli emir. Karşında kölen yok senin. Keşke bunları sesli de söyleyebilsem. Kapıyı kapattıktan sonra yanına gittim. Duvarlarda yabancı grupların posterleri asılıydı. Bu grupları daha önce duymamıştım ama ilgimi de çekmiyordu zaten. İki kişilik bir yatak ve çalışma masası vardı. Perdeler siyah olduğu için içeri ışık girmiyordu. Sabah sabah perdelerin çekili olması da garip bir durum tabi . Güven odadaki kapıyı açıp içeri girdi. Sanırım orası banyoydu. Odada yatak ve masa dışında iki büyük dolap, bir televizyon ve laptop vardı. Burası sanırım kendi odasıydı. Düzenliydi. Bir de balkonu vardı. Balkon kapısına gidip dışarı baktım. Denizin bir kısmı görünüyordu. Buranın manzarası gerçekten çok güzeldi. evin ön tarafı ormana bakarken arkası müthiş bir deniz manzarasıyla karşı karşıyaydı. Muhtemelen ailesi özel olarak burayı seçip ev yaptırmışlardı. Ailesi demişken hepsi burada mı yaşıyordu yani? Biraz saçma olurdu çünkü hem okula uzak hem de ıssız bir yer. Üstelik evde kimse yok. Kimse olmadığı gibi ne bu odada ne de aşağıda bir resim görememiştim. Kullanılmışa da benzemiyordu. Keşke bizim evimizde böyle güzel manzaralara sahip olsaydı diye düşünüp son bir kez daha manzaraya baktım ve döndüm. Ama dibimde duran bir Güven beklemiyordum. Sıçradım.
- Ne kadar zamandır arkamdasın?
- Güzel bir yer değil mi?" deyip yatağa uzandı ve ellerini başının altında birleştirdi. Böyle yapınca kolundaki kaslar daha da belirgin bir hal almıştı. Onlara bakmayı bırakıp bakışlarımı yere çevirip yatağın ucuna geçip oturdum.
- Evet. Burada mı yaşıyorsunuz?
- Bu seni ilgilendirmez. Buraya neden geldiğini unutma.
Bana cevap vermeyip kendini düşünen Güven mi salak yoksa onunla gerçekten sohbet edebileceğine inanan ben mi? Buna cevap vermeyi bir kenara bırakıp ona döndüm. Bana bakıyordu. Hiç şaşırmadım.
- Borcumu nasıl ödeyeceğim?
- Aslında..."deyip oturur pozisyona geçti. "Senden çok basit bir şey istemeyi düşünmüştüm. Ama az önce vazgeçtim. İlk önce benim söylediklerimi yapman gerektiğini anlaman ve benim bundan emin olmam lazım. O yüzden..." ayağa kalktı ve yatağın altından bir ip çıkardı. Yatak, ip, Güven... aklıma kötü şeyler gelirken o önümdeki sandalyeyi çekti ve kolumu tutmak için uzandı. Ama içgüdüsel olarak geri çekildiğimde elini istemeden indirdi ve öbür kolumu tuttu. Ama sıkmıyordu sadece kaçmamı engelliyordu. Beni sandalyeye oturttu. Ellerimi tutup sandalyenin arkasında bileklerimi birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitGüven hayatıma girdiği anda bazı şeyler değişmeye başlamıştı. Bunu ilk zamanlar anlamamıştım ama geriye dönüp baktığımda gerçekler karşımda duruyordu. Kalbime girdiği anda ise ben değişmiştim. Her şekilde... O en umutsuz olduğum zaman karşıma çıkmış...