27- Yağmur Diniyor

9 3 33
                                    

Hohenzollern köprüsünde, yağmur suyunun gelmediği bir bölgeye sığınmıştı Carol. Aslında, 'Van kedisi' olduğu için suyu severdi, ama yağmur suyu için geçerli değildi bu. Yanına şemsiye almayı unutmuştu, şemsiye satan bir yer de yoktu yakınlarda. Kollarını bağlamış, bir duvara yaslanarak havanın sakinleşmesini bekliyordu çaresizce. Ama gittikçe kötüleşiyordu hava, rüzgar sertçe esmeye başlamıştı şimdi. Bomboştu etrafı.
Keşke otel kiralasaydım, diye geçirdi içinden efkarlı bir şekilde.
O anda, garip bir şey üşüştü gözlerine. Bembeyaz, olağanüstü derecede uzun saçlara sahip bir kadın vardı uzakta. Havada duruyordu, ama aynı zamanda havada duruyor gibi de değildi. Beyaz saçları; suya kadar uzanıyordu, hatta tam anlamıyla suyun içindeydi saçları. Gittikçe yükseliyordu ve köprüye yaklaşıyordu. Hareket ederken saçlarını kullanıyordu.

Cadı olduğunu anlamak için süper zeka olmaya gerek yoktu.

Demirlerin arasından mavi bir ateş fırlattı ona Carol. Ateş, kızın saçının bir kısmını yaktı. Kız, etrafına bakındı ve köprüdeki Carol'u fark etti.

"JJ gelse daha güzel olurdu." dedi kız pis pis sırıtarak. Sonra da saçlarıyla demirleri kavradı ve köprüye bir şimşek çaktı!

"Sikik!" diye bağırdı Carol.

"Ayıp, ayıp." dedi ve direklerden birini söktü saçlarıyla. "Sikik nedir ya? Benim bir adım var! Bana 'Mona' diyeceksin..!" söktüğü direği havaya kaldırdı.
"Yağmurlu günlerin kabusu, gerçek Van Gölü canavarı... MONA!" diye bağırdı cadı. Direği köprüye doğru savurdu.
Carol, direkten kaçmayı başardı, direği tuttu ve onu ateşe verdi. Direkle beraber Mona'nın saçının bir tutamını da yakmıştı. Acı içerisinde inleyen Mona, ateşi söndürmek için saçlarını yeniden suya koydu.

Fakat Carol'un ateşi suya karşı dayanıklıydı. O kadar kolay söndürülemezdi.

Bir işe yaramadığını fark edip saçlarını sudan çıkardı Mona.
"Ah, tüh! Saçım kaydı!" dedi ve köprüye tutundu yanan saçlarıyla. Amacı köprüyü yakmaktı.

Fakat bunu da başaramadı. Carol; ateşini kontrol edebiliyordu, Mona saçlarını köprüye koyunca söndürdü hemen ateşi.

"Ah, ne kötü! Ateşim kayıverdi!" diye dalga geçti Carol.

Bunun üzerine Mona'nın saçları, Carol'a doğru yöneldi. Carol, saçlar tarafından kapılırsa hiçbir şansı olmayacaktı. Cebindeki nitrik asit şişesini çıkardı ve kolonya gibi sürdü ellerine Kokusunu da bir güzel içine çekti.
"Ohhhh!"

Sonra etrafını ateşe verdi. Hohenzollern köprüsü maalesef ki pek şanslı değildi bugün.

Mona, saçlarını kaçırmasına rağmen saçlarının bir kısmı yanmıştı. Bunun yüzden yukarıdan saldırı yapmayı denedi, fakat Carol onun saçını kavradı ve sertçe çekti.

"Saçların da amma dökülüyormuş!" dedi ve yanından sarmaşık gibi gelen, başka bir saç telini de çekti... Yoldu daha doğrusu.

"Seni sikik!" diyerek bağırdı Mona, tiksintiyle. O da Carol'un saçlarına yöneldi, ama Carol eğildiği için tutturamadı. Başka bir hamle daha yaptı, ama tüh! Bu sefer de saçları yandı!

Carol, zaç yağı şişesini çıkarttı cebinden.  Hepsini Mona'nın saçlarına döktü. Cadı, artık kel kalma aşamasına gelmişti.

Cadı, saçlarını kendisine çekerek çığlıklar atmaya başladı. "Orospu çocuğu! Senin anneni..."

"Beni çok memnun etmiş olursun, biliyor musun?"

"SÜLALENİ SİKEYİM!"

"Aaaaa! Çok ayıp! Van Gölü canavarına yakışır mı hiç böyle sözler?"

"AAAAAAAAAAAAAAAAH!" diye anırarak suya daldı Mona. Sonra da köprüye çıktı, Carol'un arkasındaydı.

"Ooo, yakın dövüş istiyoruz herhalde?" dedi Carol kışkırtmalı bir tonda.

Mona, zıpladı ve havada takla atarak -bir çeşit ninja gibi- yere indi. Kollarını bağlamış bir şekilde bekleyen Carol'a döndü.

Cadı, pis pis sırıttı. Hala yanmaya devam eden saçları, havaya kalkmıştı.

Arkasını döndü, "Keşke JJ ile dövüşüyor olsaydım..." dedi Carol'a bakarak. "...En azından bundan kurtulabilecek güç onda var!"

   !!!

...Başka bir şimşek daha çaktı. Köprünün tam ortasında ağır bir çatlak oluşmuştu. Ayrıca, şimşeği Carol'un üzerine çakmıştı.

Ve ortalıkta Carol'dan eser yoktu.

Mona, ağır ağır nefes alıyor olmasına rağmen kahkaha atmaya başladı. "Sikik! Öldü! Bok parçası!"






Carol... Yok olmuştu...








Yani... En azından Mona öyle zannediyordu.



"Çok ağırsın, bırakıyorum seni şuraya." dedi Rachel usulca. Zemine yaklaşarak Carol'u köprüye bıraktı. Sonra yine havaya yükseldi. Rodney de Carol'un yanına geliyordu yavaştan.

Birkaç saniye bakıştılar. Carol ona göz kırpınca alkışlamaya başladı Rodney.
"Seni tebrik ediyorum! Abimden -ve ablamdan- daha sinir bozucusun!" dedi cadıya.

Mona, başını arkaya döndürdü yavaşça. Ciddi bir ifade vardı yüzünde. İlk başta sadece Rodney'i gördü. Carol'u da fark edince gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Sen..." dedi ve anında saldırıya geçti. Tam o esnada Rachel onu kaptı ve havada uçurmaya başladı. Mona, mücadele etmeye başladı Rachel'ın kollarında. Sonra, Rachel onu ejderha kuyruğuyla yaktı. Bunun Mona için yetmeyeceğinin farkındaydı, o yüzden Mona'yı sertçe köprünün zeminine fırlattı.

"Dur, bir dakika, şunun kanını içeyim." dedi ve ablasına -ve Mona'ya- yaklaştı Rodney.

Rachel, Mona'yı artık kısa olan saçlarından tuttu ve onun boynunu açtı. Rodney, cadıya bir anda atılıp boynunu ısırdı ve emmeye başladı.

"Aç olduğunu önceden söyleseydin ya."

Rodney, cevap vermeden Mona'nın kanını içmeye devam etti. Ama öyle bir içiyordu ki, sanki asırlarca aç kalmış gibiydi.

Rodney, Mona'nın kanını içmeye devam ederken hava sakinleşmeye başladı. Yağmur durmuştu.

"Bu salak Van Gölü canavarı yüzünden yağmur yağıyordu demek ki."

Rachel, doğruldu ve ellerini beline koydu. "Mantıklı fikir aslında. Köln fazla yağış gören bir şehir... Fark edilme olasılığı düşük olabilirdi."

Mona'nın kanını içmeyi bitirmişti Rodney. Ağzını cadının omzundan çekti ve ayağı kalktı.

Rachel, gözlerini kapattı ve gülümsedi."Beğendin mi tadını, beyefendi?"

"Hı."

Kardeşine kol attı Rachel. "İyi, güzel." dedi ve bir makas aldı Rodney'nin yanağından.

"Yapma..." diye tısladı Rodney.

"Zırlama, çocuk adam."

Rodney, ablasını umursamadı. "Onu bunu boşverin de..." işaret parmağıyla köprünün çatlamış olan kısmını gösterdi. "Şu?"

"Ah... Bizim bu konuda yapabileceğimiz bir şey olduğunu sanmıyorum." dedi Rachel, sırıtarak

Rodney, Carol'a baktı. "Wolfy bir şeyler yapabilir mi?"

"Arayalım." dedi ve cebinin fermuarını açarak telefonunu çıkardı Carol.

Hopes N' Dreams / Umutlar ve HayallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin