16

992 123 32
                                    

*****

Yolculuğumuz sessiz geçiyordu. Jimin'in evinden ayrılmamızdan bu yana hemen hemen iki saat geçmiştir ve bu süre zarfında hiç kimse konuşmamıştı. Neden sessizlik içerisinde ilerlediğimizi bilmesem bile yine de konuşmak adına bir adım atmamıştım. Sessizlik, son günlerde benim peşimi bırakmayan bir kavram olmuştu. 

Bu iki saat süren yolculuğumuzda değişik hayvanlar görmüş ve gözlerime inanamayacağım tarzda manzaralarla karşılaşmıştım. Ben büyülenmiş gibi etrafa bakarken, Tae'nin gözlerini sürekli üzerimde hissetmiştim. Ben manzaraya bakıyordum, o ise manzara yerine koyduğu beni izliyordu. 

İki saatimiz böyle geçmişken, en sonunda ormanlık alandan çıkabilmiştik. Etrafımızı çevreleyen ağaçların olmaması derin bir nefes almama sebep olmuştu. Ormanı severdim ama fazla maruz kalınca da bunalırdım, ağaçlar üstüme üstüme geliyormuş gibi hissederdim. Bunun nedeni küçüklükten kalma travmam olabilir. 

Şimdi ise aşağısı deniz olan bir uçurumun ucuna gelmiştik. Ormanlık alan en az üç kilometre gerimizde kalmıştı. 

Aşağıya bakmaya korktuğumdan dolayı ben diğerlerinden uzakta kalırken, onlar uçurumun en kenarına kadar gidip aşağıya bakmışlardı. Bir süre denizi seyretmelerinin ardından Taehyung arkasını dönerek benimle göz göze gelmişti. Onun gözlerindeki endişe kırıntıları beni de telaşlandırmaya yetmişti. 

"Güzelim, belki de buradan sonrasını gelmek istemezsin." diye emin olmayan bir sesle konuştuğunda, ben daha neden diye soramadan hızla kendisini açıklamaya başlamıştı. 

"Beni yanlış anlama lütfen, istersen elbette gelebilirsin. Sadece yüksekten korktuğunu biliyorum ve dediğim büyücünün yanına gidebilmemiz için bu uçurumdan aşağıya atlamamız gerekiyor." dediğinde, beni bu kadar düşünüyor olması kalbimi yumuşatmıştı.

"Sorun değil, atlayabilirim." desem bile dediğim şeyden ben bile emin değildim. Tae de kararsızlığımı fark etmiş olacak ki yüzündeki minik tebessümle birlikte yanıma gelmeye başlamıştı. 

Yanıma vardığında bir eliyle yanağımı kavrarken, diğeriyle belimi sarmalamıştı. Sıcaklığı, rüzgâr esen uçurum kenarında bile sımsıcak yapmıştı içimi. 

"Korktuğunun farkındayım canımın içi, korkunu benden gizlemeye çalışma lütfen. Sen kendini hazır hissedene kadar gitmeyiz, istersen bir hafta boyunca bekleriz." Taehyung'un bana bu kadar değer vermesi, hıçkıra hıçkıra ağlamama sebep olacak kadar güzel hissettiriyordu. Tatmadığım aile sıcaklığıyla sarıyordu beni.

"Aşk seni aptallaştırmış kardeşim. Korkuyorum dese, bir hafta boyunca sik gibi burada dikilecek misin yani?" Vincent'ın konuşmasıyla ikimiz de aynı anda ona dönmüştük. Vincent'ın göz göze geldiği ilk kişi ben olmuştum. Ardından Tae'nin sert sesiyle ona dönmek zorunda kalmıştı. 

"Senin hiçbir zaman tadamayacağın bu duygu beni aptal birisi yapmış, evet.  Peki bundan sana ne Vincent?" dediğinde, daha Tae'nin ilk cümlesinde mavi gözler bana çevrilmişti. Oradan saniyelik geçen duygu beni şaşırtmıştı. Bu mesafeden bile fark edilecek kadar belli olan üzgün gözler şaşırılmayacak gibi değildi. Kim Vincent, belki de ilk defa üzgün bakmıştı bana. Bu üzüntüsünün sebebini anlayamasam da, o bana bakarken ben gözlerimi Tae'ye çevirmiştim. Mavi gözlerin ağırlığını üzerimde hissetsem bile bir daha dönüp ona bakmamıştım. 

Snake || TaeKookVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin