20

910 124 65
                                    

OY SINIRI: 45

YORUM SINIRI: 50 (Harf, sayı, random gibi şeyler geçersizdir.)

*****

Ne kadar mesafe yürüdük veya kaç saattir yoldaydık? İşte bu soruların hiçbirine verecek bir cevabım yoktu. O kadar uzun süredir yürüyorduk ki, artık zaman kavramı tamamen silinmişti bizden. Hiç dinlenmeden, durmadan günlerce yürümüştük. Günler geçtiğini ise geceleri ve gündüzleri yürümemizden anlayabilmiştim. 

Bu süreçte karşımıza çıkan yaratıkları öldürme görevini grubun diğer üyeleri almıştı, ben ise uzaktan onları izlemekle yetinmiştim. Üçü bu kadar çabalarken ve bir şeyler yaparken, benim öylece duruyor olmam artık zoruma gitmeye başlamıştı ama bunun için bile yapabileceğim bir şeyin olmaması elimi kolumu bağlıyordu resmen. Yardım etmek isteyip edememek kadar can sıkıcı bir şey olamaz bu dünyada.

"Geldik!" Yoongi hyung'un sevin içerisinde bağırmasıyla eğdiğim kafamı kaldırarak geldiğimiz yere baktım. Daha bakmadan bile vücuduma vuran soğuktan anlamıştım nereye geldiğimizi ama yine de görerek emin olmak adına kafamı kaldırıp karşımızdaki manzaraya baktım. Gördüğüm manzarayı tek bir kelimeyle özetleyecek olsam, bu kelime buz olurdu. Her yer, her şey buzdandı. 

Ormanın önündeydik ama ağaçlar ve ormanda yaşayan tüm canlılar tamamen buzdandı. Bu hayal gibi bir şey bana göre, olanaksız ama işte her şey gerçek. Burası gerçekten de buzdan bir diyar. Masal gibi...

"Kralın sarayı ormanın biraz içerisinde kalıyor." diye Yoongi hyung ile ona bakmıştım. Buraya kadar dinlenmedik gelmiştik ve dinlenmeden de devam mı edecektik? Yemek yemek dışında bir saniye olsun durmamıştık ve ben bir insanım!

"Hyung dinlenmeyecek miyiz?"

"Maalesef kook, dinlenmeyeceğiz. Bunun için vaktimiz yok, zaten dört günümüz yolda geçti ve zamanımız da giderek daralıyor. Bir de mola vermek için bekleyemeyiz." 

Şu an yorgunluktan ağlayacak bir hâldeydim ama bunun için bile vaktimizin olmaması çok kötüydü. Bu yüzden ağlamadan kendimi iyi hissetmemi sağlayacak kişiye döndüm, o da zaten sıkıntımı anlamış gibi bana bakıyordu. Göz göze geldiğimiz az yorgunluğumu dahi unuttum demeyi çok isterdim ama diyemiyorum, çünkü gerçekten yoruldum. 

Gözlerindeki endişeyle iyi olmamı ister gibi, hatta bunun için yalvarıyormuş gibi bakıyordu. Gözlerinin içine bakarak kafamı hafif bir açıyla eğdim ve iyi olacağım dermiş gibi baktım. Demek istediğimi anladı mı bilmiyorum ama bir müddet daha bana baktıktan sonra önüne dönerek ilerlemeye başlamıştı. Onun peşinden Vincent ve Yoongi hyung da ilerlemeye başladığında en sonda yine ben kalmıştım. Aramıza fazla mesafe girmesine izin vermeden zorlanarak da olsa onlara yetiştim ve aramızdaki az mesafeyi de kapatmış oldum.

Vücudumun onlara kıyasla daha güçsüz ve dirençsiz olduğundan mı bilmiyorum ama ayaklarımdan başlayarak tüm vücuduma yayılan büyük bir ağrı vardı ve bu ağrı kolayca adım atmama engel oluyordu. Her attığım adımda yanaklarımdan da bir damla gözyaşı akıp gidiyordu. Arkada kaldığım için acı çekiyor olmamı kimse fark etmemişti ve bende ses çıkartarak dikkatlerini çekmekten kaçınmıştım. Zaten kısıtlı bir zamanımız varken, benim güçsüzlüğüm yüzünden bu zamanı boşa harcamayı asla ama asla istemem. 

Adımlarımı yavaş ama onlardan fazla geride kalmamak için büyük atıyordum. Buna rağmen aramızdaki mesafe yavaş yavaş açılıyordu, yine de ses çıkartmadım. Onları geriden takip ediyorken, benim arkamdan gelen başka ayak sesleriyle durmak zorunda kaldım. Arkamda biri vardı fakat bir insana göre fazla hırıltılı bir şekilde nefes alıyordu.

Snake || TaeKookVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin