24

804 117 83
                                    

OY SINIRI: 45

YORUM SINIRI: 50 (Harf, sayı, random gibi şeyler geçersizdir.)

*****

Kont Drakula'nın yardım etmeyi kabul etmesinin ardından her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Kontun bizi şatodan çıkartması ve bomboş düz bir yeşillik araziye getirmesi sadece saniyeler sürmüştü. Onun gücünün büyüklüğünü ise buradan bile anlayabiliriz. İkizlerin ve Yoongi hyung'un ışınlanmaktan kaçınmaları ama Kontun binlerce kilometredeki bir yere ışınlanarak gelmesi ise bu gücü doğruluyordu. 

Bu geldiğimiz yerin neresi olduğunu anlama fırsatı bile bulamadan Kont Drakula çimenlerin üzerine garip bir pentagram çizmeye başlamıştı ve bizim de yardım etmemizi istemişti, daha doğrusu emretmişti. Bizden dört elementi temsil eden nesneler bulmamızı istemişti. Onları nasıl bulacağımızı bilmeyen tek kişi olarak diğer üçlü dağılırken ben kontun yanında kalmıştım. Şimdi ise üçünü beklerken Kont ile fazla göz teması kurmamaya çalışarak etrafa bakınıyordum. Kont Drakula pentagramı çizmeyi bitirdiği için gözlerinin odağı tamamen bendim ve bu durum çok gerilip korkmama neden oluyordu. Böyle ıssız yerde bir vampir kral ile baş başa kalmak hiç de güzel bir deneyim değildi. 

"Bir insanın buraya ve buradaki yaratıklara uyum sağlaması çok zordur. Söyle bana küçük insan, buraya nasıl bu kadar kolay uyum sağlayabildin?" Kontun sorusuyla hiç istemesem de gözlerimi ona çevirmek zorunda kalmıştım. Ona baktığım an parlayan yakut gözleri hepten korkudan bayılmama neden olacak kadar geriyordu beni. Burada kanımı içse onu kim durdurabilir ki? Hiç kimse... 

"Ben de bilmiyorum. Buraya gelir gelmez sanki hep burada yaşamışım gibi hissettim. Hiç yadırgamadım burada olanları ve buraya hızla uyum sağladım." dediğimde gözlerindeki parlaklık arttı. Daha yoğun bakmaya başladığında olduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. İçimi görüyormuş gibi bakan yakut gözleri hiçte rahat hissettirmiyordu, aksine beni oldukça geriyordu. 

Kont Drakula ile karşılaşmamızdan sonra kont ilk defa yüzüme tam anlamıyla bakıyordu ve bu kadar dikkatli bakması ise bana kanımın kokusunu almış olabileceğini düşündürtüyordu. Zaten şatoya ilk girdiğimde almıştır kanın kokusunu ama yakut kırmızısı gözlerin bana bakarken güneş turuncusu gibi çok açık bir kırmızı rengine bürünmesi beni korkutmaya başlamıştı. Acıktığında gözlerinin rengi umarım bu tonu almıyordur. 

"Hiç korktun mu?" Sorusuyla şaşırmıştım. Neden böyle bir soru sorduğunu anlayamasam da cevaplamaktan başka şansım olmadığı için sorusunu oldukça dürüst bir şekilde cevapladım. 

"Yanımda o üçü varken hiç korkmadım ama onlardan ayrı kaldığım ufacık bir anda karşıma çıkan yaratıklardan çok korkmuştum." Sözlerimden sonra gözlerinde ölümün soğukluğu diyebileceğim buz gibi bir bakış gördüm. Gözleriyle katliam yaratmıştı sanki. Güneşin batarken etrafa yaydığı turuncu rengiyle örtüşen gözleri şu anda kanın yoğun ve koyu rengine bürünmüştü. Bir anda ne olduğunu hiç anlamasam da göz renginin bu ani değişikliği hoş şeyler olmadığını söylüyordu. 

"Sana zarar verdiler mi?" Gözleri ve ses tonu öyle bir hâl almıştı ki, sanki evet desem bana zarar veren her şeyi yok edecekmiş gibiydi. 

"Hayır." Bu sorgulama tuhafıma gitmeye başlamıştı. Bir anda neden bana bu tarz sorular sormaya başladığını merak ediyordum ama ona da soramıyordum.

"Biz geldik, kontum. Emrettiğiniz gibi istediğiniz her şey burada." Kont Drakula ile aramızdaki bu garip soru-cevap oyunu, aramıza giren üçüncü bir ses ile son buldu. Yoongi hyung'un geldiklerini duyurmak istermişçesine bağırması dikkatimizi üzerine çekmeye yetmişti ve bununla birlikte Kontun garip sorgulamalarından kurtulmuş oldum. 

Snake || TaeKookVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin