OY SINIRI: 50
YORUM SINIRI: 50 (Harf, sayı, random gibi şeyler geçersizdir.)
*****
Her sabah gözlerimi yatağımda açardım ama bu sabah için aynısını söyleyemeyecektim. Gözlerimi farklı bir yerde olduğumun bilinciyle araladım ve tepemde uçuşan kuşları izlerken, bir müddet yattığım yerden kıpırdamadım. Altımdaki çimenlerin yumuşaklığı, rahat bir uyku çekmemi sağlamıştı ve bu sayede uykumu almış hissediyordum. Gerçi uykuya ihtiyacı olmayan bir varlıktım ama bu yine de benim uyumam için bir engel değildi.
Yattığım yerden kalkarak oturur pozisyona geçtim ve etrafımı çevreleyen ağaçların yapraklarının sallanışlarını izlerken, bir anda duydum sesle birlikte tüm odağım dağılmıştı. Bu ses dışardan değil, bizzat kafamın içinden gelmişti.
"Kaderinde yazanları unutmuş gibisin."
Bu ses daha önce duymadığım bir sesti ama çok tanıdık geliyordu. Yabancısı olmadığım bir sesti sanki. Ama nerede ve ne zaman duyduğumu bilmiyordum. Daha doğrusu hatırlamıyordum.
"Sen kimsin ve ne kaderinden bahsediyorsun?" Onun aksine sesli bir şekilde dile getirdiklerime karşılık olarak sessiz kalmıştı. Artık sorduğum sorulara sessizlik yanıtını almak istemiyordum, bundan bıkmıştım. Öfkeyle nefesimi verip, aynı soruyu tekrardan sordum ve bu sefer öfkelendiğimi gizlemedim.
"Adım Feronia. Ama diğer sorunun cevabını ben veremem. İstediğin tüm cevapları almak istiyorsan eğer, Veritas'a gitmelisin. O sana tüm hakikati anlatacaktır."
Bu isimlerin kim olduklarını çok iyi biliyordum. Öğrenci zamanlarımda mitolojiye fazlaca merak salmıştım. Her ülkenin tanrılarına ve tanrıçalarına hakimdim. Feronia, Antik Roma'da bolluğun ve ormanların tanrıçası olarak geçiyordu. Veritas ise hakikatin tanrıçası. Bu iki ismin neden şimdi karşıma çıktığını anlamamıştım. Hatta ben bu isimlerin gerçekte var olduğunu bile bilmiyordum, bu tür şeylere pek inanmazdım ama onlar hakkında çok fazla araştırma yapardım.
Oturmaya son vererek ayağa kalktığımda, aniden sırtıma vuran sert bir rüzgâr ile öne doğru yalpaladım. Bunun sıradan bir rüzgâr olmadığını anlayacak kadar bu dünya hakkında bilgi sahibi olmayı başarmıştım. Arkamı dönüp baktığımda ve gördüğüm kişi ile yanılmadığımı da kanıtlamış oldum. Drakula yine tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Yüzünde her zamanki gibi asla ne düşündüğünü anlayamayacağım düz bir ifade vardı. Kan kırmızısı gözlerini yüzüme kilitlemiş, tek kelime etmeden dikiliyordu. Neden böyle tek kelime etmeden karşımda dikildiğini merak etmiştim ve merakıma yenik düşerek sormuştum. Ama soruma bir cevap vermek yerine üzerime doğru adımlamaya başlamış ve aramızda kısa bir mesafe bırakarak durduktan sonra da konuşmaya başlamıştı.
"Nerede hata yapıyorum?" Sorusu beni hazırlıksız yakalamıştı. Şaşkınlığım, yüzümden bile okunabilecek kadar fazlaydı. Bir anda böyle bir soruyla karşıma çıkması, beklediğim bir şey değildi.
"Anlamadım?" dedim ama aslında neyi kastettiğini anlamıştım. Yine de şu anda böyle bir yüzleşmeye hazır olmadığım için bilmezlikten geliyordum. Bunun ne yeriydi ne de zamanı...
"Beni kabul etmen için ne yapmam gerekiyor? Sanki attığım her adımda ya da yaptığım her plandan sonra aramıza daha çok mesafe koyuyormuş gibi hissediyorum. Edna olayından sonra aramızdaki duvarı daha da kalınlaştırdın, bunu hissedebiliyorum ama nedenini anlamıyorum. Nerede hata yapıyorum?" Şu anda bu sözleri söyleyen kişi bir kral değildi, uzun yıllar sonra oğluyla konuşan bir babanın acısıyla dile getiriyordu yakarışlarını. Bu nedense gözlerimi doldurmuştu. Dedikleri değil belki ama sesinde yatan o acı, benim gözlerimi doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snake || TaeKookV
FanfictionYılan iblisin herkesten gizlediği bir ikizi vardır. Yılan iblisin gölgesinde kalan ve yılan iblislerin kanını kirleten melez ikiz, bir insana aşık olarak en büyük yasağı çiğner. Ve ikizini insandan uzak tutmaya çalışan yılan iblis ise kendisinin bil...