*****
Saatler geçerken Tae ve Yoongi hyung'dan hâlâ bir iz yoktu. Başlarına bir şey mi geldi acaba diye olan tüm olumsuz düşüncelerimi geri plana atmaya çalışıyordum, olumsuz düşünmemek için elimden geleni yapıyordum ama yine de beynimin derinliklerinde yer edinen o kötü düşünceler, yavaş yavaş zihnime sızarak beni endişelendirmeye çoktan başlamıştı. Belki de gereksiz yere endişeleniyordum, ama ya endişelerimde haklıysam? İşte bu soru oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanmama neden oldu.
Güneş batmak üzereydi ve Vincent ortalıklarda yoktu. Ufak bir işim var diyerek gitmesinden bu yana uzun bir süre geçmişti ama hâlâ gelmemişti. Beni bilmediğim bir yerde tek bırakması yetmiyormuş gibi kötü düşüncelerimi de anlatacak birisi bırakmamıştı yanımda, tüm her şeyi kendiyle birlikte alıp gitmişti resmen. Ben ise burada kendi kuruntularımla ve endişelerimle kafayı yemek üzereydim.
Daha fazla oturamayacağımı anladığımda çimenlerin üzerinden kalkarak, uçurumun en ucuna fazla yaklaşmamak üzere kenarına doğru ilerlemeye başladım. Birkaç adım attıktan sonra durup aşağıdaki okyanusa baktım. Batmakta olan güneşin turuncu-kızıl karışımı renkleri okyanusun üzerine vurarak çok güzel bir manzara ortaya çıkartmıştı. Eğer yükseklik korkum olmasaydı uçurumun en ucuna giderek oraya oturur ve ayaklarımı aşağıya sarkıtarak bu muhteşem manzarayı izlerdim. Tabii korkum yüzünden bunu yapamayacağım için tekrar eski yerime geri dönmüş, hatta Vincent'ın gittiği ormanlık kısma doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştım. Belki çok uzaklaşmamıştır da onu görebilirim umuduyla ormanın olduğu kısma doğru ilerlemeye başlamışken, çok uzak olmasına rağmen yine de az çok seçebildiğim ormanın kenarında gördüğüm kıpırtıyla olduğum yerde donup kalmıştım.
Karanlık çökmeye başladığı için sadece bir silüet olarak gördüğüm hareketlilik hiçte Vincent'a benzemiyordu. Yere yakın bir boydaydı, belki de dört ayaklı bir hayvandı?
Gözlerimi hayvan olduğunu düşündüğüm silüetten ayırmadan yavaş yavaş geri doğru adımlamaya başlamıştım. Aramızdaki mesafe çok olsa bile o şeyin koku alması veya duyması ne kadar gelişmiş olduğunu bilmediğimden dolayı en ufak bir ses dahi çıkartmamak adına doğru düzgün nefes bile alamıyordum. Tabii ben bu hayattaki en şanssız insan olduğum için sakarlığım sayesinde kendi ayağıma takılarak kalça üstü yere düşmüştüm ve canım acıdığı için de kısık bir sesle hafifçe inlemiştim.
Ses çıkardığım an korkuyla gözlerimi sımsıkı yumup ardından tekrar araladığımda, üzerime doğru gelmeye başlayan şeyle birlikte korkum daha da artmıştı. Koşup koşmadığını anlayamasam bile bana doğru yaklaştığını gördüğüm an çığlığı basarak ayaklanmış ve son hız uçuruma doğru koşmaya başlamıştım. O şeye yem olmaktansa uçurumdan atlayıp Tae'nin yanına gitmeyi tercih ederim.
Uçurumun en ucuna çok yaklaştığımda durup arkama bakmıştım ve hâlâ bana doğru geldiğini gördüğümde, hatta fazlaca yaklaştığı için çıkarttığı hırıltı seslerini de duymaya başladığımda, arkamı dönüp atlamaya hazırlanıyordum ki duyduğum acı bir haykırıştan sonra vazgeçip şaşkınca etrafa bakmaya başladım. Bu acı dolu sesin bana doğru gelmekte olan şeyden çıktığını anladığımda rahat bir nefes alabilmiştim en sonunda. Üzerime çöken ani rahatlamayla olduğum yere yığılıp kalmıştım. korkudan deli gibi titreyen bacaklarım beni daha fazla taşıyamamıştı.
Bu kadar rahatlamamın sebebi ise o şeyi öldürenin kim olduğunu çok iyi bilmemdi. Onun nerede olduğunu göremesem bile emindim, o şeyi öldüren Vincent'tı. Nasıl bu kadar emin olduğumu ise bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snake || TaeKookV
FanfictionYılan iblisin herkesten gizlediği bir ikizi vardır. Yılan iblisin gölgesinde kalan ve yılan iblislerin kanını kirleten melez ikiz, bir insana aşık olarak en büyük yasağı çiğner. Ve ikizini insandan uzak tutmaya çalışan yılan iblis ise kendisinin bil...