"Saçlarının rengi güzel ama bu rol için uygun mu bilemiyorum. Fazla sarışın." denizin bitişiğindeki kayalıkların üstünde otururken duyduğum şeylerle iç çektim. Set çalışanları hâlâ dedikodumu yapıyorlardı. Bu senfoninin ne zaman biteceğini bilmediğimden Kağan'ın olduğu yöne, sahne gerisine, baktım. Yönetmenin hemen bitişiğindeydi. Yukarıdan ekrana bakıyordu. El salladığımda kaşları çatıldı. Sahne başladı mı diye etrafına bakındı ama nihayet ona salladığımı anlayınca irkildi ve bana karşılık vermeye başladı.
"Adını soyadını gördün mü?" diyen çaprazımdaki kız grubundan biriyle elim yavaşladı. "Lâl Yaleoğlu."
"Basit bir benzerliktir."
"Arama motorundan kontrol ettim. Benzerlik filan değil, o." babamın çocuğu olarak anılmak istemediğim bir yerde, daha geldiğimin beşinci dakikası, öyle konumlandırılınca zoruma gitti. Yutkunarak önüme döndüm ve dalgalanan denizi izlemeyi sürdürdüm.
"Torpille mi girmiş?"
Bir süre daha kirli suya bakacakken dayanamayıp "Arkamdan konuşulmasından hoşlanmam." dedim. Aramızda mesafe olsa da nasıl ben onları 'sesli' çıkışlarından duyuyorsam onlarda beni hiçte sessiz olmayan söylemimden duymuşlardı.
"Bir şey mi dediniz?" diye soran kızla ellerimi geriye yerleştirerek esnedim. Ardından "Üşüdüm," dedim, ona bakarak, "Arkamdan konuşacağınıza bana hırka getirin."
Madem babamın çocuğu olarak anılacaktım, hakkını vermeliydim.
Aralarından biri "Şimdiden oyuncu kaprisine mi girdin?" diyerek öne atıldığında usulca başımı aşağı yukarı salladım. "Sonuçta bu rolü aldığım kesinleşti." deyip meydan okurcasına onu inceledim. "Yoksa kesinleşmedi mi?" dedim, az önce kim olduğumu konuştuklarına göre artık onlarda kesinleşti gözüyle bakıyor olmalılardı.
Birkaçı baş sallarken öne atılan da onlara eşlik etti. Akabinde "Ben en iyisi hırka getireyim." deyip arkasını dönerek görüş açımdan uzaklaştı. "Ne hoş." dedim, bir elimi kaldırıp tırnaklarımı incelerken, "Sizde başımda dikilmeyin. Gidin işinizi yapın."
Onaylayıcı mırıltılar ve birkaç söz duyunca gülümsemeden edemedim. Daha ilk sahnemi çekmeden ilk kaprisimi yapmıştım. "Harikaydın." diyen sesle ürperdim. Gerime baktığımda yönetmenin elindeki megafona konuştuğunun farkına vardım. 'Harikaydın' diye bana diyordu.
Anlamayarak ona baktığımda "Rolün içine girmişsin." dedi.
"Rol?" dedim, kendi kendime, "Ne rolü?" o gururla bana bakmayı sürdürürken ancak aklıma bulunduğum yer gelince olayı kavradım. Hiç durmadan "Deneme yapıyordum hocam!" dediğimde başını salladı ve "Aferin sana." dedi.
Pekala, yönetmenle yani Zenan hocayla çok iyi anlaşacağa benziyorduk. Huzurlu bir nefes alarak önüme döneceğim esnada birinin hocaya yaklaşması dikkatimi çekti. Saatler önce gördüğüm erkek oyuncudan başkası değildi. O aynı zamanda benim partnerimdi. Erkek başrolün liseye giden kız kardeşini oynadığım için onu da benim yaşlarımda beklerdim. Ancak gerek az önce gerek şu an gördüğüm kadarıyla benden oldukça büyük gözüküyordu.
"Bu nasıl lise öğrencisi?" diye düşünürken bir müddet yönetmenle konuşmasını izledim, ara sıra bana bakıyorlardı. Baş selamı verdiğimde ikisi de karşılık verdi. Kağan ise az gerilerindeydi. Kameradan beni izlemeye devam ediyordu. Gurur duyduğunu bakışlarından anlıyordum. Sonunda partnerimin bana doğru geldiğini görünce kameraya gülümseyerek önüme döndüm.
Muhtemelen Kağan'da gülümsüyordu.
Neşeyle denizi izlemeye başladığım sırada gelip yanıma oturdu. "Onur," dedi, kısaca kendini tanıtmak adına, "Şimdi sahne öncesi prova alacakmışız. Zenan hoca seni hazırlamamı istedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
RomanceSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...