"Ne güzel bir akşam," annemin ince sesini duyunca onaylamaz anlamda başımı sallayarak tabağımdaki tatlıya bakmayı sürdürdüm. "Ailecek yemek yiyoruz. Hepimiz buradayız. Kızım, oğullarımız..." iç çektiğinde samimi davranmaya çalışan hallerine daha fazla dayanamayarak çatalımı gürültüyle tabağa çarptım ve arkama yaslandım. Bana aldırış etmeden "İnci'mi buraya daha önce getirseydim keşke." dedi.
Büyük şuursuzdu.
"Beni buraya sen mi getirdin?" diye sorarken amacım Lâl'in çıkardığı tartışma sonucu ortaya dökülen gerçekleri hatırlatmaktı ama annem o kadar gamsız bir kadındı ki hatırlama gayretinde bile bulunmadı. Onun için şu an bu masada olduğumuz gerçek olan tek durumdu. Üstelik ailenin hepsi burada değilken bile "Ailecek yemek yiyoruz." diyebiliyordu. Hani benim kız kardeşim? Hani Cesur?
Cesur'un benden özellikle uzak durduğunu kendime hatırlatırken hatıralarıma Lâl'in de aynı şekilde davrandığı gelince gözlerim kısıldı. Tamam, belki Lâl'in geçerli sebepleri vardı ama Cesur ne diye benden uzak duruyordu aklım almıyordu. Evime uğramayı geç, herhangi bir ortamda denk gelsek bile beni görmezden geliyordu. Buraya geldiğimde ise sırf ben varım diye evine gelmiyordu. Düşüncelere dalıp gittiğim sırada Ege'nin "Ablam olmasaydı, İnci bu eve yanlışlıkla bile adımını atamazdı." dediğini işitip kendime geldim. Nesrin'e kısa bir an bakarak "Kızına çokta meraklı değildin. Hatta düzenini bozar diye korktuğundan hep sakladın." dedi.
Birde bu mesele vardı. Ege daha birkaç hafta öncesine kadar peşimden ayrılmıyordu. Ne zaman üvey ablası olduğumu öğrenmişti, o zaman aramıza bariz bir mesafe koymuştu. Bu durumdan rahatsız olmadığım için ona yaklaşmaya hiç çalışmamıştım. Birde küçücük çocuğa yaklaşıp adımı 'sübyancıya' çıkartamazdım zaten. Bu konunun yanı sıra bana bir tavır almıştı. Saadetlerini bozmuşum gibi sürekli ters ters bakıyordu. Neyse ki çoluk çocuğu düşman olarak göremeyecek kadar olgundum.
Omuzlarımı dikleştirdiğim esnada "Ege haklı." diye konuştum. "Ben de Lâl olmasaydı bir sır olarak kalacağımı düşünüyordum. Ki çokta haksız sayılmam. Dile kolay yirmi senedir çıkıp 'bu benim kızım' diyemezdin." gerçi ne kadar sır olduğunu oturup sabaha kadar tartışabilirdik. Lâl'in babası hatıralarıma düşünce yutkunarak ona baktım. Ben yetimhanedeyken bir koruyucu aileyle tanışmama aracılık etmişti. Başlarda anne adayı da baba adayı da gözüme normal bireyler gibi geldiği için pek karşı çıkmamıştım ama çok kısa sürede işler tersine dönmüştü.
O yüzden bu aileye karşı bariz bir öfkem vardı ya zaten. Onlar güllük gülistanlık yaşarken benim çekmediğim kalmamıştı. İçimden bir kere daha bunun intikamını alacağımı geçirdiğim esnada Behçet Bey, Lâl'in biricik babası, söze girdi: "Ben eminim Nesrin bana bahsetmek için an kollamıştır."
"Yirmi yıl boyunca doğru an bir türlü gelemediyse demek." diye homurdanan Ege'yle gülmemek için kendimi kastım. Bir gün bu aileyi dağıttığımda Ege'yi kardeş kontenjanından yurt dışına gönderecektim. Cesur'u sevgili kontenjanından yanımda tutmak istesem de güncel durumlar gereği artık onunla da olan bağımı koparmıştım. Hem böylesi daha iyiydi. İntikam yalnız yenilen güzel bir yemekti.
"Sözlerine dikkat et." diye Ege'yi uyaran Behçet Bey'le kasıldım. Eşine yani Nesrin'e asla laf söyletmiyordu. Onun bu hâlleri oldukça can sıkıcıydı. Ege'nin sandalyesini gürültüyle geri iterek ayağa kalkmasıyla herkesin gözü onu buldu. "Yeter bu kadar yediğim." dedi, bir babasına bir masaya bakarken, "Hem yarın sınavlarım var, ders çalışmalıyım."
Kaba bir üslupla izin istercesine konuştuğunda babası 'gidebilirsin' der gibisine işaret verdi. Ben de sandalyemi geri itmeye kalktığımda annem "Kızım, sen nereye?" diye konuştu. Gönül 'cehennemin dibine, gelecek misin?' demek istese de "İşlerim var, eve erken gitmem lazım." demekle yetindim. Kalabalıkta sokulan lafları görmezden gelmeye çalışsa da tenhada ya kıstırırdı ya arkadan iş çevirirdi. Şu anlık azıcıkta ona saygı duyuyormuş gibi davranmamın kimseye zararı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
Storie d'amoreSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...