street of the dead'e özel - mayıs'tan (beş)

418 47 8
                                    

| üç hafta sonra

Mrs. Saygıner: Geleceğine söz vermiştin

Siz: Sözümü tuttum

Siz: Sadece lavaboda işlerim var

Siz: O yüzden biraz daha beklemen gerekiyor

Lâl'le olan mesajlaşmamızdan çıkıp babamla olan sohbetimize girdiğimde hala 'yazıyor...' olduğunu gördüm. Kaşlarım merakla çatılırken gelen "Ben Bulut'u değil, babasını sevmiyorum" sohbet bulutuyla iç çektim. "Saat on olmadan gel" yazmayı da ihmal etmemişti: "Bu bebeği uyutamam"

Dürüst olmak gerekirse Bulut'la arasında hep belli bir mesafe bırakmıştı. Ancak, bu gece onun hiçte hoşuna gideceği türden ilerlemiyordu. Annem evde olmadığı için Bulut'u, babama bırakabilmiştim. Babamsa gerek buraya geldiğim sırada gerek şimdi bana yazıp gerilmeme neden oluyordu.

Sakin kalmaya çalışırken iç çekip klavyede parmaklarımı gezdirdim. Akabinde çok hızlı bir şekilde "Üzgünüm ama bu gece Bulut'u sen uyutacaksın baba" yazıp yolladım. Sonrasında telefonumun bildirim sesini kapattım ve güç tuşuna bastım. Gelişigüzel çantama tıkıştırıp kafamı kaldırarak aynadaki aksime bakarken "Bitti, bu kadar." dedim. Her ne kadar Bulut'u bensiz bırakmamaya özen de göstersem, bugün bir istisnanın kurbanıydım.

Lâl'in düğünüydü.

Şahidi olamasam da burada olmak istemiştim. Pekala, belki de yalnızca çok ısrar ettiği için buradaydım. İçten içe huzursuzluğu koruduğumu sırada yüzümü inceledim. Yaklaşık elli dakika önce yaptırdığım makyajım da herhangi bir sıkıntı gözükmüyordu. Abartılı olmamasının yanı sıra göz makyajımı çok tatlı bulmuştum. Kafamı iki yana sallayarak "Aslında hiç benlik değil." dedim ve kapıya yöneldim. Oraya ilerlediğim esnada telefonum çalmaya başladı. Böylelikle hem onu çantamdan çıkarırken hem kapıyı açıp dışarı çıkarken bir hayli zorlandım. En nihayetinde kapıyı açtığım vakit telefonumu da bulup çıkardım. Ancak, telefonumla birlikte maskaram da firar etmişti. Bir yandan telefonu kulağıma dayayıp "Efendim?" dedim, bir yandan maskaramı almak için yere eğildim.

Ancak, yuvarlanmaya devam ettiği noktada biraz hareket etmem gerekmişti. En sonunda görüş açımda bir çift ayakkabı belirdiğinde duraksadım. Telefonun diğer ucundan "Mayıs, hangi kattasın?" diye bir ses duyduğumda "Bilmiyorum." diyebildim. Ardından yere çöküp maskaramı tutan adama baktım. Onu görür görmez gerçeklikle bağımı sorgularken yutkundum.

En son duyduğum kadarıyla babası kliniğe yatırmıştı.

Üstelik yeniden halüsinasyon görüyor, diyeydi. Şimdi karşımda kanlı canlı görmek afallamama neden olurken çok kısa sürede silkelenerek kendime geldim ve maskaramı elinden tutup aldım. Ani hareketimle kafasını kaldırıp bana baktığında, bunu umursamadan, ayağa kalktım.

Lâl, "Nasıl bilmiyorsun?" diyordu. 

"Bilmiyorum işte." deyip arkamı döndüğümde "Mayıs?" diye konuşan Altuğ'u duydum. Lâl'e "Sonra konuşalım." diyerek telefonu kapadım. 

Akabinde telefonu sıkarken Altuğ'a bakıp "Beni görmezden gelmelisin." dedim. Muhtemelen psikiyatrisi de ona bunu söylüyordu ama o inatla, her gördüğü yerde "Mayıs!" diye atlıyordu. En son hastanede gördü diye başına gelenleri hatırlayınca "Bu saçmalığa son ver." diye ekledim. 

Bir şey söylemesine izin vermeksizin önüme döndüğümde, daha bir adım atamamıştım ki, "Sence de konuşmamız gerekmiyor mu?" diye sordu. O, kendinin en büyük düşmanıydı. Hiç düşünmeden kafamı iki yana salladığımda "Neden böyle yapıyorsun?" dedi. "Ölmek istediğinde yardımcı olduğum içinse, özür dilerim."

Parade of Stars | Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin