"Ne zaman uyanacak?"
"Şimdiye kadar uyanması gerekiyordu." diyen doktorla endişeyle arkamı döndüm. "Ama tabii," dedi, Altuğ'u işaret ederek, "Hastadan hastaya bu süre değişiyor." uyanmadığı için paniklememe gerek olmadığını söylercesine yatıştırıcı konuştuğunda başımı salladım.
Yine de kontrol etmeyi uygun görmüş olacak ki yanına gidip gözlerine yeniden ışık tuttu. Emin olmamakla birlikte "Birkaç dakikaya uyanır." dedi. Geri çekildiği sırada sükunetle "Ona bir şey olursa bu hastaneyi başınıza yıkarım." dedim. Altuğ'dan zor bela aldığım bakışlarımı, doktora diktiğimde konuyu 'doktora şiddete hayır' a getireceğini anladım. O yüzden "Size emar çektirmenizi söylemiştim." diye atıldım. "Bana bunun gerekli olmadığını, kafasına aldığı darbenin ciddi gözükmediğini dile getirmiştiniz. Bir saat içinde uyanmazsa odanızı basacağım."
Sonuncu cümleyi yine sakince söylediğimde sertçe yutkunmakla yetindi. "İçiniz rahat edecekse emar çektirebiliriz." dediğinde üstüne doğru bir adım atmak suretiyle "Bu benim dilek hakkım değil, sizin işiniz." diye atıldım. "Bu adama ihmalden dolayı herhangi bir şey olursa," sözlerimi bölen aniden açılan kapı oldu. Aslında konuşmaya devam edecektim ama doktor bey, kapıyı açana karşın o kadar hızlı "Eda Hanım," diyerek atakta bulundu ki susmak zorunda kaldım. Eda Hanım diye bahsettiği kişi görünüşe göre asistana benziyordu. Doktor "Yoksa ameliyata mı girmem gerekiyor?" deyip kapıya ilerlemeye kalktığında önüne geçtim.
"Bebeğimin babası yaşayacak." dedim, hiç durmadan, "Nefesi sekteye uğrarsa sizinki de uğrar."
"Tabii yaşayacak." başını olumlu anlamda salladığında o güven vermeyen suratını inceledim. Akabinde şimdi saldırırsam bu hastaneden atılırım diye bir adım yana çekildim ve geçmesine izin verdim. "Ben emar için arkadaşları bilgilendireceğim." diye diye koşar adımlarla kapıya gitmeye başladı. Nihayetinde asistanla birlikte dışarı çıktıklarında bir koltukta yatak oğluma bir Altuğ'a baktım.
Market önünde yaşanan olaylardan sonra kısa sürede ambulans ekipleri olay yerine gelmiş ve önce Cesur'u sonra Altuğ'u almışlardı. Bulut'la birlikte arabayla ambulansı takip ederek bu hastaneye kadar gelmiştik. Girişte kendimi Altuğ'un yakını olarak tanıttığım için (sevgilisi), herhangi bir aile bireyine haber verilmemişti. Sonuç itibariyle iyisiyle kötüsüyle üç saattir uyanmasını bekliyordum. Bu süreçte Bulut öksürük nöbeti geçirmişti, onu doktora götürmüştüm. Oğlumun bir şeye alerjisi olabileceği söylendiğinde ise dünden beri yediklerini düşünmüştüm. Ardından hem dün hem bugün çorbayla birlikte verdiğim simidi hatırlayınca aydınlanma yaşamıştım. Susama alerjisi vardı. Bunu öğrenince onu bu hale getirenin ben olduğumu bilmek canımı sıkmıştı.
Gerekli ilaçla birlikte şu an rahatça uyuyabiliyordu.
Babasıyla aynı odada uyudukları gerçeği kalbimi okşasa da bu halde olmaları bir hayli canımı sıkıyordu. "Türkiye'ye gelirken hiç bunu hayal etmemiştim." derken önce şapkamı ardından maskemi çıkardım. Bulut'un yanına gidip eşyalarımı yattığı koltuğun hemen dibinde kalan masanın üzerine yerleştirdim. Akabinde ceketimi de çıkarıp oraya koyduğum vakit sedyeye doğru döndüm. Altuğ'un yanına ilerlemeye başladım. "Bir kereliğine seni uzaktan görecektim ama şimdi şu halimize bak." hastane yatağının yanındaki sandalyeye otururken "Neden çıktın ki karşıma?" dedim.
Cevap vermek şöyle dursun herhangi bir mimik bile yapmamıştı. Sadece nefes alıp vermesi zaman geçtikçe umudumu kırarken uzanıp elini tuttum. "Altuğ?" her daim hayat enerjisi veren gözlerine bakarak, "Gözlerini şimdiye kadar açman gerekmez miydi?" dedim.
Beni duymuyordu. Bir müddet daha ona öylece baktıktan sonra varlığımdan haberi olmadığı gerçeği gevşememe neden oldu. "Sen bu ellerinle beni mi korumaya çalıştın?" deyip elini sıkıca öptüm. "Ben kendimi korurdum." bir kere daha yumuşak bir şekilde öperken "Yine de teşekkür ederim." dedim. Ardından kafamı kaldırıp "Ama bir daha bunu yapma." diye tepki gösterdim. "Sana benim yüzümden bir şey olsun istemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
RomansaSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...