"Bu mu?" beyaz saten elbiseyi kaldırıp aynadan incelerken öteki elimde tuttuğum lacivert elbiseyi de kaldırdım. "Yoksa bu mu?" İki elbisenin de her ayrıntısına detaylıca baktığım esnada kendi başıma karar veremeyeceğime kanaat getirdim. Çünkü gittikçe üzerimde bulunan yeşil elbiseye daha çok ısınıyordum. Arkamı dönmek suretiyle kapıya ilerledim. Hiç durmadan aralık kapıdan dışarı çıkıp birkaç metre kadar yanımda kalan Mayıs'ın odasına gittim. Önce kapıyı tıkladım ama 'gel' diyen olmadı. Sonra ben de kapı kolunu yavaşça indirip içeri girmekte çareyi buldum.
İlerlediğimde yatak görüş açıma girdi. Mayıs, kafasını başlığa yaslamış tavana öylece bakarken geniş kazağının içindeki şişlik dikkatimi çekti. "Bulut mu o?" dedim, biraz daha yaklaştığım sırada, "Neden öyle yaptın?"
Sesimi duyunca baygın bir ifadeyle bana bakmıştı. Alt dudağının titrediğini görünce afalladım. "Mayıs, bir sorun mu var?" diye sordum, elimdekileri yataktaki boşluğa koyarken, "Bana ne olduğunu söyleyebilirsin."
İç çekerek "Bir şey yok." dedi. "Bulut süt içiyor."
"O zaman neden berbat haldesin?"
Kazağının geniş yakasından içeriyi kontrol ettikten sonra yutkundu. Bir süreden sonra kazağın içinde hareketler olunca şaşkınlıkla oraya yürüdüm. "Sen nezarethanedeyken annen ona çok güzel baktı. Ben şahidim. Bu evde birlikte kalmaya başladık. Onu hiç kötü beslemedi. Ufacık bile vurmadı da." sorun her neyse annesinden kaynaklanmadığını iyice anlattığım esnada "Görünmek istemiyor." deyip yakasını serbest bıraktı.
"Efendim?"
"Eve geldiğim ilk andan beri ağlaması durmadı, durdurmaya çalıştı ama beceremedi." dediğinde araya girdim, "Sen yokken de ağlıyordu."
"Ama artık varım, Lâl."
"Bir süreden sonra ağlamasının duracağına eminim."
İnanmazcasına suratımı izlerken "Emin misin?" diye sordu. Ardından kafasını yeniden başlığa yaslayarak "Ben hiç emin değilim." dedi. "İşin kötü tarafı ne, biliyor musun? Haklı. Benim herhangi bir karar verirken iki kere düşünmem gerekiyor. O günde olaya müdahale etmeden önce düşünmeliydim. Belki de en başında Cesur'un yüzünü hiç çizmemeliydim." kendisini geçici olarak suçladığını bildiğimden gidip omzuna elimi koydum ve destek verircesine sıktım. "Benim ölmemem gerekiyor, Lâl." dedi, dolu gözleriyle bana bakarak, "Ben ölürsem Bulut'a ne olur? İki günde bu hale geldiyse..." nefesinin yetmediği yerde bakışlarını kaçırdı.
"O adamın Cesur'dan şikayetçi olması gerekiyordu." dedim, konuyu değiştirmek istercesine, "Sen onun adına intikam aldığın için bedel öderken kim bilir o sıcacık evinde neler neler yapıyordur."
"Bilip bilmeden onu suçlama." derken elinin tersiyle yanaklarındaki göz yaşlarını bir bir sildi. "Eminim şikayetçi olmamasının altında geçerli bir neden vardır."
"Ne gibi bir neden?"
"Belki de vakit bulamamıştır."
"Bence sadece polise bulaşmak istemedi." yürüttüğüm fikir üzerine memnuniyetsizce homurdandı: "Polise bulaşmak istemese, bencil biri olsa, hiç Cesur'u durdurmaya çalışır mıydı?"
Bu mantıklı bir görüş olduğu için duraksayarak "Belki de haklısındır." dedim.
"Haklıyım tabii." dedi.
"Belki de kafasına aldığı darbeden sonra ölmüştür."
"Yok," dedi, kafasını iki yana sallayarak, "Babam dedi ki yaşıyor."
"Baban ziyaretine mi gitti?" 'evet' dercesine gözlerini kapatıp açtığında "İfade vermesi için mi?" diye yeni bir soru yönelttim. Buna aynı şekilde, gözlerini kapatıp açarak, cevap verdi. Öylesine yorgun gözüküyordu ki onu daha fazla yıpratmak istemiyordum. Sadece "Ölmediyse neden ifade vermemiş çok merak ediyorum." diye söylenmekle yetindim. Mayıs ise siniri bozulduğu için gülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
Storie d'amoreSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...