Kapının bir kere daha çalmasıyla içime derin bir nefes alıp sıkıntıyla geri verdim. Bulut'un çatılan kaşları öylesine moralimi bozuyordu ki kalkıp kapıyı açmak, çalan meraklı komşumun yüzüne asit fırlatmak istiyordum. Ne var ki bütün bu serüveni engelleyen yegane durum, Bulut'un baş parmağımı sıkıca tutmasıydı. Zilden öyle kolay kolay uyanmazdı ama elimi çektiğimde...
Ya ben buradayken ya ben gitmişken gözlerini açardı ve yalnız bırakılacağını, bırakıldığını, düşünerek önce etrafa boş boş bakar sonra usulca ağlamaya başlardı.
Anlaşılacağı üzere kapıya gitmem pekte mümkün değildi.
Zil bir daha çaldığında "Ellerin kırılsın." diye homurdandım. "Seneler sonra ışığı yandı gördüler ya, illa gelip ne olup bittiğini soracaklar." Lâl'le olan tartışmamızdan sonra eşyalarımı toparlayıp oğlumu da alıp kendi evime geçmiştim. Hem artık Altuğ'da yaşadığımı bildiğine göre, burada kalmamın sakıncası kalmamıştı.
Bulut'un minik burnundan alıp verdiği soluklar gözüme tatlı gelirken uzanıp yanağını sıkıca öptüm. "Ayye..." diye gülercesine mırıldandığında "Oğlum." deyip bir daha öptüm. Gözlerini yavaşça aralamak suretiyle bana bakarak "Ayye." diye yeniden konuştuğunda, az öncekine kıyasla durgun oluşuna karşın, kaşlarım çatıldı.
Doğrulurken "Söyle bebeğim," dedim. "Açıktın mı?"
Başını sağa sola sallayarak mama istemediğini belli edince bu defa "Susadın mı?" diye sordum. Aynı şekilde başını sallamayı sürdürdüğünde gözlerinin kararmasından endişelenip yanağını hafifçe tuttum ve durmasını sağladım. Zil bir kere daha çaldığında yüzü ekşidi.
Sandığımdan daha öte, zilden rahatsız olduğunu anlarken uzanıp parmağımı saran elini öptüm. "Müsaade edersen gidip o kişiyi gönderebilirim." dediğimde bir düşünür gibi yüzüme baktı sonra anlamadığını düşünüp daha basit anlatacağım sırada bir kere daha zilin çalmasıyla elini çekti. "Uya." dediğinde uyumak istediğini ve bakışlarından da bunu benimle yapmak istediğini anladım. Başımı olumlu anlamda sallarken "Ben onu gönderiyorum, sonra senle ben uya yapıyoruz?" dedim.
Kafasını usulca aşağı yukarı salladığında "Benim akıllı oğlum." deyip yanağını son kez öptüm ve doğrularak ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Zil durmak bilmezken kapıya yeni yeni inen yumrukları duyunca afalladım. Normalde kendi başıma halledebilecekte olsam evde Bulut olduğu için, artık başımı da belaya sokmak istemiyordum, yastığımın altından telefonumu aldım.
Akabinde ayağa kalkıp kapıya ilerleyerek odadan çıktım. Merdivenlere doğru yol aldım, varır varmaz ise basamakları bir bir inmeye başladım. Bir yandan attığım adımlara dikkat ediyor, öte yandan 'acil aramalar' yerine girip polisin numarasını tuşluyordum. Merdivenlerin sonuna gelmemle aramayı yapmam bir olurken kapının oradan gelen "Biriniz bana yardım edebilir mi? Kesin kötü bir şey oldu. Yoksa daha ben zile dokunmadan kapıyı açardı." sözleriyle duraksadım.
Bir hayli endişeliye benziyordu.
Ses oldukça tanıdık olduğu için, herhangi kötü bir niyet olmadığını anlayarak, aramayı sonlandırdım. Ardından kapıya gidip kilidi döndürdüm ve "Bana yardım edin!" diye bağıran Altuğ'la kapıyı sonuna kadar açtım. Endişeyle zile art arda basmayı bırakıp kızaran gözleriyle bana baktığı esnada ilgimi arkasındaki kalabalık çekti. Birkaçı tanıdığım komşularımdı, hiçbir sohbetimiz olmadığı için şu an yaşanan olaya -beni tanıdıkları kadarıyla- şaşkınlıkla bakıyorlardı. Genelde soğuk ve sessiz bir tiptim. Muhtemelen, Altuğ'u nereden bulduğumu sorguluyorlardı.
Tanımadıklarımın şaşkınlığı ise daha hayranlık boyutundaydı. Birkaçının ben kapıyı açınca ellerini birbirine vurup, 'işte bu be' dediğini duydum. Onları incelemeye devam edeceğim sırada aniden, sormaksızın, bana sarılan koca bedenle afalladım. "Sana bir şey oldu sandım." derken benden ayrılıp iki yanağımı birden tuttu ve "Mayıs," dedi, gözleri dolu dolu, "Yaşıyorsun." uzanıp yanağımı öptüğünde bileklerini kavradım. "Hayattasın." deyip boynuma doğru bir kez daha dudaklarını bastırınca ürperdim. "Ne kadar korktum, haberin var mı?" kapıyı çalanın o olduğunu bilsem elbette bir şekilde açmanın yollarını bulurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
RomanceSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...