bugün her telden çaldım...
.Dışarıda esen rüzgarın hareket ettirdiği dalları öylece seyrettiğim esnada Onur elini önümde sallamaya başladı. "Oraya değil," dedi, samimi bir edayla, "Önündeki kağıtlara bakacaksın."
"Hiçbir şey çizmek istemiyorum." zaten istesem bile çizemedim ya, ellerim devamlı titriyordu. Onur, günlerdir umudunu kaybetmeyerek bana destek çıksa da ben işlerin o kadar kolay olmadığının bilincindeydim. Tekrar çizim yapabilmem için mucize olması gerekiyordu. İç çektiğim esnada çiselediğini görünce gülümsedim. Tam şu an birer kahve yapabilir, Altuğ'la karşılıklı içebilirdik ama ne var ki yoktu.
Gözlerim bir anda dolarken Onur sandalyesinden kalkıp önümde diz çöktü. "Üzülme." dediğinde "Üzülmüyorum." diyerek kafamı iki yana salladım. Bunu da atlatacaktım. "Ben eminim, zamanı geldiğinde bu eller yine muhteşem evler çizecek." diyen arkadaşımla afalladım. "Bunun için sakın canını sıkma." derken elini yanağıma yerleşmeye kalktı ama müdahale edip havada tuttum ve "Sağ ol." diyerek çizgi çektim.
Onur'la Lâl sayesinde tanışmıştım ve İngiltere'deyken kafeme sık sık gelmesi sonucu yakınlaşmıştık. Arkadaş olarak tabii. Fakat, sandığım kadar yakın olmamalıyız ki o neden ağladığımı anlayamıyordu.
Elini kendimden uzaklaştırmamla bir müddet bana baktı. Ardından "Bunu da aşacaksın." deyip ayağa kalktı ve yerine oturdu. Ben de eski işime koyuldum. Salondaydık, kapalı alan olduğu için dışarıdaki soğuk buraya girmiyordu. Ama rüzgar öyle esiyor, yağmur o kadar çok yağıyordu ki ürpermeden edemedim. Yine de bahçeye açılan koca cam kapıya bakarak dışarıyı izlemeyi sürdürdüm. Ta ki Onur önümde kalem sallayana kadar.
Kalemi ittirirken "Ona değil, Altuğ'a ihtiyacım var." diye mırıldandım. DNA testinden sonra kavga edişimiz dün gibi aklımdaydı. Onu o gece uyuyamayıp aramıştım ama açmamıştı. Tıpkı sabah açmayışı gibi. Sonra da aramamıştım zaten. İçimde müthiş bir kırgınlık olsa da burnumun direği sızladığı için kendi hayatıma odaklanamıyordum. Bulut'la ne kadar vakit geçirmeye çalışsam da sonunda hep ağlama nöbetim tutuyordu. Durum buyken de iki haftadır oğlumu hiç mutlu edemiyordum. "Belki de babamın dediği gibi İngiltere'ye dönmemiz en iyisidir."
Onur "Belki de." dediğinde ona dönüp "Ne o? Bizden sıkıldın mı?" diye sordum. Ona gelmesi gerektiğini ben söylememiştim. Aksine, kendisi "Arkadaşlar bugünler içindir." deyip gelmişti. "Sizden sıkılmak mı?" derken elindeki kalemi bırakarak arkasına yaslandı. "Bu mümkün değil. Sadece, nerede iyi olacaksan oraya gitmenin en doğrusu olduğunu düşünüyorum. Belli ki Altuğ denen adam kafanı çok karıştırmış. İngiltere kendine gelmende yardımcı olabilir. Hem ben de peşinizden gelirim," konuşmasını sürdüreceği sırada "Altuğ hayatıma dün girmedi." diye uyardım onu. "Çocuk değilim yani bir elma şekerine kanmadım."
"Biliyorum, bebeğiniz bile var." dediği esnada masadan aldığı bakışlarını bana çevirdi ve "Ama ne işe yarıyor ki?" diye konuştu. "Bazen bitmesi gereken yerde bitirmek, zorlamamak, en iyisi. Aksi halde kişi kendini mental olarak bitebiliyor." bahsettiği kişinin ben olduğumu anlamamak aptallık olurdu. "Altuğ senin için hiç çabaladı mı?" merakla onu dinlemeye koyulduğumda "Çabalamadı." diye kendi kendini yanıtladı. "Sen neden onun dönmesini bekliyorsun? Yanında olman gereken bir bebeğin ve dönmen gereken bir mesleğin yok mu?"
Meslek kısmına katılmadığım için dinlemek konusundaki bütün şevkim kırıldı. O birkaç bir şey söylemek adına yine dudaklarını aralayınca kurtarıcım zil sesi olmuştu. Sandalyemi geri iterek ayağa kalktığım esnada "Ben bakarım." deyip o da kalktı.
"Kalkmışken ben bakayım. Hem bir değişiklik olur." ona oturmasını işaret ettiğimde tereddütte kaldı. Ardından 'bir sorun mu var' der gibi baktığım sırada zil yine çaldı. Onur ise geri yerine oturdu. İçime derin bir nefes alıp verirken masanın etrafında dolanıp kapıya yol aldım. Bir hafta geçmesine rağmen Altuğ hatasını anlayıp gelmiş olabilirdi. Bunu düşünerek kapıya vardığım gibi kulpu tuttum ve aşağı indirdim. Akabinde kapıyı kendime hızlı bir şekilde çektim ama geleni görünce bütün heyecanım yitip gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
RomanceSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...