"Onur'dan sonra senin de gitmen hoş olmayacak."
Daha önce hiç giyinmeye fırsat bulamadığım kıyafetleri valize katlayarak yerleştirdiğim sırada gülümsedim. "Tanışalı bir yıl oluyor ama görünen o ki bana çok bağlanmışsın." dedim, bir kazağımı daha katlarken, "Madem bu kadar seviyorsun sen de gel."
Kafasını yatak başlığına yaslayarak "Türkiye'ye mi?" diye sordu. Sanki imkansız bir şey teklif etmişim gibi tonlamıştı. Kazağı gelişigüzel valize yerleştirip ona baktım. "Evet, Türkiye'ye." diyerek oldukça ciddi bir teklifte bulundum: "Orada da restoran açarsın. Sabah akşam reklamını yaparım."
"Güldürme, Lâl." dediğinde "Şaka amaçlı söylemedim." dedim.
"Restoranın ilk servis elemanı da Bulut olur."
"Çok paralar kazandırır." deyip eteklerimden birkaçını gardıroptan çekip aldım ve yatağa ilerledim. Onları yatağa üstünkörü bırakıp tek tek askısından ayırmaya başladım. Bu esnada hayalimizi geliştirmekle meşguldüm: "Hem insanlar, küçük çocuklara bayılıyorlar. Eminim sırf onu görmek için bile gelen olur."
"Küçük çocuk dediğin 4-5 yaşında olur. Bulut daha bir yaşını bile doldurmadı, o daha bebek." adeta 'benim oğlum servis filan yapamaz' deyip ilk günden bebeğini kayırdığında "Seninle böyle iş yapamayız, Mayıs." diye homurdandım.
"Garson, Onur olsun." diye bir teklifte bulundu. "Hem o yaşını başını almış. Ünlü de. Bence servis yapabilecek yetiye de sahip. Eğer konuşur ikna edersen iyi bir maaş veririm."
İngiltere'de birden çok restoranı olduğu için güven veriyordu. İyi de bir idareciydi ama ikimizde şu an yalnızca farazi konuştuğumuzun bilincindeydik. O yüzden uçuk gitmekten çekinmedim. Eteklerimi valizime yerleştirirken "Sen iste Onur temizlik bile yapar." dedim. "Ama Bulut'ta bir yerde dursun. Hiç değil restoranın sempatisini arttırır."
"Sen önce bir Türkiye'ye git de, gerisi kolay." diyerek şakalaşmamıza son verdi. "Ayrıca daha bana haberi kimin kaldırdığını anlatacaktın. Restoranda üstünkörü 'O kaldırmış' dedin ama tahmin edersin ki hiçbir şey anlamadım."
"İşte, o." dedim, açıklayıcı olmak adına ve göz ucuyla yatağın ortasında duran telefonumu işaret ettim. "Bana yazan adam"
"Şu, bir ömür sana bakmanın ayrıcalık olacağını söyleyen adam?"
"Başka yazan mı var?" dediğimde bir müddet düşünür gibi yapsa da, ardından başını sağa sola sallayarak "Yok." demişti. "Ne yapacaksın? Ciddi gibi. İstersen istediğin gelinliğin modelini bana anlat. Ben ön çizim yaparım. Gerçi bu elle ne kadar mümkün bilmiyorum." sağ elini havaya kaldırdığında titrediğini anbean gördüm. Zamanında beyninden tümör aldırmıştı ve o ameliyatın kendisinde bıraktığı hatıralardan biri de buydu. Asıl mesleği olan mimarlıktan devam edemeyince babasının da desteğiyle restoran açmıştı. İşler iyi gidince bir tane daha ve bir tane daha.
Silkelenerek kendime gelmeye çalıştım. Akabinde "Usulsüz yollarla telefon numarama erişen bir adamın, ne kadar ciddi olduğuyla asla ilgilenmem." dedim. "Yani ona şans filan vermeyeceğim. Gerçi versem de evlenmeyiz. Evlilik çok ciddi bir kurum. Çocuk sahibi olmak, onu hakkıyla büyütmek, eğitimi öğretimi... Bunlar dalgaya alınacak şeyler değil." kendi babamın çocuk büyütme konusundaki lakayıt tavrı aklıma gelince yutkundum. "Bence bir kadın, etkilendiği adamdan ziyade çocuklarına iyi bakabilecek bir adamla evlenmeli. Ne olursa olsun onları bırakmayacak, hatalarında arkasında dimdik durabilecek bir adamla. Öyle de biri olmadığına göre evlenmeyeceğimi rahatlıkla söyleyebilirim."
Mayıs'ın gözlerine istikrarlı bir şekilde baktığımda son anda bebeği hatıralarıma düştü. "Tabii," dedim, ekleme yapmak için aceleyle, "Kadın kendine güveniyorsa çocuk yapabilir ve yalnız başına bakabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parade of Stars | Texting ✓
RomanceSiz: *Ses "Neymiş efendim? Her sene olduğu gibi bu sene de oyuncu seçmeleriniz başlamışmış. Bok başladı. Biz sanki torpille alacağınızı bilmiyoruz" Siz: *Ses "Hayır bir de sizdeki yüzsüzlük, şaka mı? Sanki hâlâ başvuran varmış gibi 'başvurular başla...