street of the dead'e özel - altuğ'dan (iki)

491 51 30
                                    

"Nerede evleneceksiniz?" 

Stresli bir edayla "Henüz daha kesin olan bir şey yok." dedi. Telefonunu kapatıp ceketinin cebine koyduğu sırada ben de başka soru sormadan kendi tarafımdaki camdan dışarıya baktım. İstanbul trafiğinde olabildiğince hızlı gidiyorduk. Öyle ki dakika da on metre ilerleyebiliyorduk.

İç çekip kapalı gökyüzünü izledim. Sabah sabah o kadar iç karartıcı gözüküyordu ki adeta 'Dön, evine yat' diyordu. Bugün iyi veya kötü hiçbir şey yaşamak istemediğime karar verdim. İşe gidip ortalıkta gözükür, ortamdan ayrılma planları yapardım. Aklıma bir anda bir takım gerçekler gelince "Bana kesin orada bir şeyler imzalatacaklar." deyip sırtımı koltuğa yasladım. Dosya imzalamak, toplantı yapmak veya insanlarla muhatap olmak istemiyordum.

"Peyami, müziğin sesini aç." diyen Devran'la kaşlarım çatıldı. Şoförü Peyami benim aksime bu komutu bekliyormuşçasına müziği kısa sürede açtı ve ortamın havasını değiştirmek için abartılı hareketlerle dans etmeye kalktı. 

"Bu ne?" dedim, kısa süre önce tekrar görüşmeye başladığım arkadaşıma, "Eğer niyetin neşemi geri getirmekse-" ileride trafiğin açıldığını görünce sustum. Şoför böyle dans ede ede yola çıkarsa en geç on dakikaya kazaya karışırdık. Bu da ölebileceğim anlamına geliyordu.

O an müzik, dünyanın en güzel melodisiymiş gibi kulağımı okşadı.

Kafamı koltuğa yaslayıp içten içe Tanrı'ya sövmek için hazırlandım. Son an geniş bir küfür edersem cehenneme gidebilirdim. Devran "Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda "Şşşt," dedim. "Konsantrasyonumu bozma."

"Hap içmedin, değil mi?" temennisini dile getirdiğinde bir gözümü açıp dikiz aynasından ona baktım. "Yapmadığın iş mi?" dedi, acımasızca, "Kendin hariç kimseyi düşünmüyorsun."

Kafamı iki yana sallayarak "O ben değildim, Mayıs'tı. Kimseyi düşünmeyen oydu. Şimdi ben hem onu hem kendimi düşündüğüm için," dedim ve sustum. 

"Hem onu hem kendini düşündüğün için ölmek istiyorsun?" dediğinde gözlerimi sıkıca yumup şoföre "Müziğin sesini aç." demekle yetindim. 

"Bu arabadan sana ekmek çıkmaz. Ayrıca ölünce Mayıs'la kavuşacağını düşünmek yerine git işlerini büyüt. Yeni birini bul, evlen ve ailen olsun. Bunlar daha değerli şeyler."

Sanki ondan akıl istemişim gibi bana akıl vermesi sinirimi bozuyor, yaşananları kabullenmem gerektiğini söylemesi ise kalbimi kırıyordu. Trafiğin sonunda, yol açıldığı esnada, şoför gaza bastığı vakit "Durdur arabayı." dedim. 

"Saçmalıyorsun." diye araya giren Devran'ı dinlemeden "Durdur!" diye tekrar ettim.

Peyami çok geçmeden arabayı sağa çektiğinde dönüp Devran'a "Özlemekle ilgili hiçbir fikrin yok." dedim. "Çünkü bugüne kadar hep işinle ilgilendin. Birine değer vermek, birini sevmek, sadece onu görünce bile mutlu olmak ne demek bilmiyorsun. Mayıs'ı gördüğüm her gün yaşadığımı hissediyordum, Devran. O hissi sahte bir aileye değişmem. Kimse benden bunu beklemesin." üstüne bir söz söylemesine izin vermeden kapımı açıp dışarı çıktım. Ardından kapamadan hemen önce "Seviyorum." dedim. "On üç yıl önce de seviyordum şimdi de seviyorum. Bundan on yıl sonra da seviyor olacağım. Vazgeçeni eşekler tepsin."

Kapıyı örttüğümde "Ben de seviyorum ama hayatında bir doğal akışı var." diye homurdandığını duydum. Lâl'den sadece etkilendiğini, sevginin anlamını bilmediğini çok iyi biliyordum. "Neymiş efendim? Çocuklarının annesi olacakmış," diye söylene söylene kaldırımda yürümeye başladım. "Hiçbir huyunu suyunu bilmiyor ama onu öyle konumlandırabiliyor." hayatı boyunca işlerini hep mantık çerçevesinde yaptığı için artık Devran'a pek şaşıramıyordum. Onun karakterine göre yaptıkları, söyledikleri ve davranışları normaldi. Hayatı öyle yaşıyordu. Bunu Lâl'e iş teklif eder gibi ilişki teklif etmesinden çok iyi anlayabiliyordum.

Parade of Stars | Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin