street of the dead'e özel - mayıs'tan (son)

291 37 7
                                    

"Lâl'e gittiğimizi neden söylemedin?" 

"Bilmem," dedim, havaalanın içinde gezdirdiğim bakışlarımı ona çevirirken, "Aslında dile getirmeye çalıştığım çok an oldu ama sonra bunu dinlemek istemediğini gördüm. Gideceğimizi anlamıştı." 'anladım' manasında başını sallayınca yakışıklı yüzünü uzun uzadıya baktım ve "Seni seviyorum." dedim. Elimi yanağına sarıp dudaklarımı tenine bastırmama karşın oğlumuzu daha sıkı tuttu.

Göğüs kafesinin yükselip indiğini görmek içimi okşarken "Seni çok seviyorum." deyip bir kere daha öptüm. "Beni bir daha sakın bırakma Altuğ."

"Asıl sen beni bırakma." diye tatlı bir şekilde isyan ettiğinde uzanıp dudağının kenarını öptüm. "Bırakmam." dedim, geri çekilirken, "Bundan sonra seni bir daha hiç bırakmam."

Düşüneceğini söylediği günden bu yana toplam iki hafta geçmişti. O iki haftanın birinci haftasını bitirdiğimiz gün, bir daha asla barışmayacağımıza emindim. Neyse ki o gün sürpriz yumurtadan çıkar gibi çıkan Ozan sayesinde birçok şeyi halledebilmiştik.

Altuğ'un o gece panikle eve gelmesi daha dün yaşanmışçasına aklımdaydı. O kadar endişeliydi ki ona kapıyı açtığımda önce bana bakmıştı sonra evin içine göz atmıştı. Ardından "İyi misiniz? Nerede o puşt?" diyerek içeri girmişti. Evin hiçbir yerinde olmamasına rağmen ikinci kata kaç kere çıkmıştı sayamamıştım bile.

Sonra yanımıza döndüğünde bana ayrı kocaman oğluma ayrı kocaman sarılmasıyla içimden "Tamam," demiştim. "Ozan hayatında ilk daha doğru bir zamanda peydah oldu."

O gece önce uzun bir süre Ozan'ı, sonra Onur'u, sonrada ikimizi konuşmuştuk. Ozan mevzusu yıllar yıllar önceye dayandığı için bir sürü yüzleşmede olmuştu. Altuğ'un devamlı "Neden aşkımdan deli divane olduğunu daha önce söylemedin?" demeleri aklıma gelince gülümsedim.

"Neye gülüyorsun?" diyen bebeğimin babasıyla iç çekip "Seni düşünüyorum." dedim. "Aşkından deli divane olduğum için her düşünmemde gülüyorum."  son da bir bakış attığımda gururla doğruldu ve Bulut'a bakıp "Görüyor musun anneni? Bana bitiyor." diye konuştu.

Bu çarpıcı açıklamalarıyla ister istemez kahkaha attığımda Bulut'ta kıkırdamaya başladı. Altuğ "Ne yalan mı söylüyorum?" diye bir bana bir oğluma bakınca başımı onaylamaz anlamda sallayarak "Tabii ki doğru." dedim. "Sana bitiyorum."

"Aşkımdan ölüyorsun." dediğinde, reddetmek şöyle dursun başımı sallamaya koyuldum ama bana hızla yönelip "Ölmüyorsun." demesiyle afalladım. Bir elini Bulut'tan çekip çeneme sararken "Sakın ölme." dedi. 

O gece Ozan'ın bana zarar vereceğinden o kadar çok endişelenmişti ki her an sarılıp "Yaşıyorsun." deyip saçlarımın kokusunu içine çekmişti. Ozan'ı zamanında reddettiğim için bana tuttuğu kinin boyutunu anımsayınca yutkundum. Resmen bu yüzden intihar etmek istediğimde bana sorgulamadan yardım etmişti. "Sakın ölmek gibi bir fikri aklından geçirme." diyen Altuğ'la ürperdim. "Bizim sana ihtiyacımız var."

Bulut'a baktığımda ellerini çırptığını görünce uzanıp minik elini tuttum. Onu sıkıca öpüp diğerine geçtim. En sonunda iki elini birden öptüğümde "Ayye." diye neşeyle şakımaya, daha yüksek bir şekilde kıkırdamaya başlamıştı. "Bir tanecik oğlum." deyip bir de yanağını öptüm. Ardından doğrulup Altuğ'un yanağına uzandığımda başını çevirmesiyle yanlışlıkla dudağından öptüm.

Kalabalığı anımsayınca çekilip "Altuğ," diye fısıldadım. Umursamadan çenemi yeniden tutup sıkıca dudaklarımı öptü. Akabinde aklına bir şey gelmişçesine geri çekilirken Bulut'u kaldırıp bana gösterdi. "Ne olmuş benim oğluma?" dedim, bebeğimi incelerken, "Yoksa 'baba' mı demişte babası gururlanmış."

"Ondan daha önemli bir şey yaptı." diye konuşan öteki koca bebeğimle "Ne yaptı?" diye sordum.

Bulut'u kalabalık malabalık demeden yere koydu. Kollarını hafif bir baskıyla tutarken "Hadi anneye göster." dedi. Oğlumu bırakmaya kalktığında uyarı amaçlı "Altuğ." dedim ama "Şşşt," deyip önümü kesti. "Özgüvenini kırma oğlumun."

"Oğlum" demesi çok hoşuma gittiği için daha ses etmedim. Benden uzaklaşıp Bulut'u bana doğru bırakırken elleri sadece birkaç santim ötesindeydi. Ben de Bulut düşmesin diye ellerimi kaldırıp an kolladım ama gel gör ki benim minik oğlum üç adımı başarıyla tamamlayıp bana ulaştı. Sonra tutunmaya çalıştığı esnada yapılan anonsla gülerek bebeğimi kucağıma alıp havaya kalktım.

"Gördün mü yürüyor." diye heyecanla konuşan Altuğ, ayağa kalktığında uzanıp yanağını sıkıca öptüm ve "Gördüm babası." dedim. "Babası" dememle bir an için afallasa da kısa sürede uzanıp oğlunu aldı ve "Gidelim babası." deyip önüme geçti. İkimizin de kabanlarını oturduğumuz yerden alıp arkalarından gitmeye başladım. Valizleri öncesinde verdiğimiz için şu an pek bir şey taşımıyorduk. Altuğ, oğlumuzu; ben, kıyafetlerimizi.

Birlikte uçağa ilerlediğimiz esnada soğuk hava tenime çarpınca içim titredi. Hızlanıp Altuğ'un yanında yerimi alırken "Kabanını giyinmek ister misin?" dedim. Bulut'a uçağı tanıtmakla meşgul olduğu için beni duymadı. Ayrı kaldığımız günlerde onu bu kadar özleyebileceği aklımın ucuna bile gelmezdi. Birlikte uçağın merdivenlerini çıkmaya başladıklarında öylece olduğum yerde kaldım. 

Beni fark etmeden biraz daha yürüdükten sonra Altuğ bir şeylerin eksik olduğunu anlayınca etrafına bakmaya, beni aramaya başladı. Nihayetinde arkasını dönünce beni gördüler. Bulut bugün ilk defa görüyormuş gibi el sallarken Altuğ "Gelmiyor musun?" diye sordu.

Sinirlemek şöyle dursun güle güle yanlarına gittim. Birkaç insanı geçerek basamakları çıkıp yanlarına vardım ve "Bence gelmeliyim." dedim. Birlikte kalan basamakları da çıktığımız sırada "Tabii gelmelisin." dedi. "Geceleri sensiz iyi nefes alamıyorum."

"Gündüzleri alıyor musun?" diye yalancıktan sitem ettiğimde olumsuz mırıltılar çıkardı. Hostesinde yönlendirmesiyle birlikte oturacağımız yere doğru ilerken "Altuğ," deyip ona baktım. O da bana. "Ben de sensiz nefes alamıyorum."

Bunu söylediğim esnada gözlerimin dolmasıyla içime yanaklarımı şişirecek kadar kocaman bir nefes aldım. Ardından bakışlarımı kaçırıp kendime gelmeye çalıştım ama "Bir daha kovsan da yanından ayrılmayacağım." demesiyle gözyaşlarım firar etti. Oturacağımız yere gelince önce o oturdu sonra ben. Bulut, yanında kalan camdan dışarıyı seyrederken Altuğ bana dönüp yanaklarımdaki yaşları sildi. "Bir daha kimse aramıza giremeyecek." dediğinde "Kimse giremeyecek." diye onu onayladım.

Babam, Onur veya bir başkası. 

Bundan sonra kimse bizim ailemize oynamayacaktı. Zaten bu yüzden bu ülkeyi ve çevremizi geri de bırakıyorduk. Gittiğimiz yerse İtalya'ydı, burayı aurasından ötürü Altuğ istemişti. İngiltere'deki restoranlarımı satışa çıkarmıştım. Orada yeni bir tane açıp orayla ilgilenecektim. Altuğ ise uygulamasını geliştirmeye devam edecekti. Her şey olması gerektiği gibi olacaktı. Biz sıkılana kadar birbirimizi sevecektik.

Sonsuza kadar.

Elini tutup çektim ve avucunun içine dudaklarımı bastırdım. Ben onu öperken, o bana bakarken, Bulut'un heyecanla "Baba!" demesiyle irkildik. Kafamı kaldırıp oğluma göz attığımda Altuğ'a dışarıdaki şeyleri işaret ettiğini gördüm. Babasının ilgisini çekemediğini sanıp ona dönüp bir daha dışarı baktı. Altuğ'un bir türlü oraya bakmamasıylaysa minicik ellerini yüzüne yerleştirip dışarı çevirmeye çalıştı. Hayranlıkla dışarı bakarken "Baba." diye şakımasıyla "Bugün çok ağladım ama ben ya." diyerek arkama yaslandım. Yine ağlıyordum ama mutluluktandı.

Altuğ ise olayı idrak eder etmez "Baban yesin seni." deyip oğlumuza kocaman sarılmıştı.

Bulut ısrarla dışarıyı göstermek istese de Altuğ onu uzun uzadıya öpmüştü.

İçimden bir ses çok güzel bir aile olduğumuzu söylüyordu.

Parade of Stars | Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin