Gözlerimi kapatıp yanağımı ıslatan gözyaşlarımla kulağıma dolan rüzgârın sesini dinledim. Rüzgârın uğultusu etraftaki haykırış ve iç çekiş seslerini bastırmaya yetmiyordu. Bir yerlerde sürekli öten bir kuş, buradaki herkesin acısına eşlik ediyor gibiydi.
Başımdaki siyah şalın uçları rüzgârın etkisiyle sürekli uçuşuyor, daha sonra omuzuma geri düşüyordu. Gözlerimi tekrar araladığımda Serhat elindeki küreği ikizlerden birine verip kızaran gözleriyle etrafını taradı. Gözleri benim üzerimde kısa bir süre oyalandıktan sonra babamın yanına gidip atılan toprağı seyretmeye başladı.
Semanur yengem daha fazla ayakta duramamış, kendini yere bırakıvermişti. Serpil yanına giderek onu teselli etmeye başladı. Kimisi ağlıyor, kimisi dualar ediyor, kimisi de insanları izliyordu.
Ağlıyordum ama tam olarak neye ağladığımı bende bilmiyordum. Babaannemin ölmeden dakikalar önce bize ettiği vasiyetini yerine getiremeyeceğime mi yoksa onun ölümüne mi bilmiyordum. Aslına bakılırsa ağlamak için bir çok nedenim vardı, neye veya neden ağladığımın bir önemi yoktu. Kırık parmağım ağrıdan zonklamaya başlayınca elimi yukarı doğru kaldırıp diğer elimle destekledim.
Serkan'ın ölümünün üzerinden sadece 1 hafta geçti. Biz hastanede tedavi görürken zaten hasta olan babaannemin durumu daha da ağırlaşmış ve son kez bizi görmek istediğini söylemiş. Yanına gittiğimizde makineler olmadan nefes alamıyordu. Bizimle konuşabilmek için ağzındaki oksijen maskesini çıkarmak zorunda kalmıştı. Son sözleri kulağımda yankılanırken gözlerimden yaşlar tekrar akmaya başlamıştı.
Benden istediğini ben hiçbir zaman veremezdim. Bu benim suçum değildi ama elimden gelen bir şey de değildi. Sıkıntılı bir nefes verip bakışlarımı Serhat'a çevirdim. Babaannemin defin işlemleri bittiği için herkes ailenin erkeklerine taziye için sıraya geçmiş, ilk olarak aşiretin ağası olan Serhat'ın elini sıkıp başsağlığı diliyorlardı.Serhat avucundaki yaralara rağmen elini uzatan herkesin elini sıkmıştı.
Yaklaşık bir saat sonra kabristanda aile haricinde kimse kalmamıştı. Babaannemin mezarının başına gelip dua ettim. Son kez onunla görüştüğüm, helalleştiğim için içim rahattı ama vasiyeti aklıma geldikçe içimdeki o rahatlığın yerini bir huzursuzluk kaplıyordu.
Birkaç metre ilerideki ağacın yanına gidip sırtımı yasladım. Herkes mezarın başında dualar edip gözyaşlarını döküyordu. Yanıma gelen Serpil'i omzuma dokununcaya kadar fark edememiştim.
"Erva iyi görünmüyorsun, istersen arabada bekle," dedi.
Derin bir nefes alıp Serpil'e baktım. Gözlerime baktığında bir sorun olduğunu anlamasıyla kaşları çatıldı.
"Sorun ne kızım ?"diye sordu, daha yumuşak bir ses tonuyla."Burada anlatamam anne," dedim.
Serpil etrafına bakıp "Bekle beni burada, hemen geliyorum," dedikten sonra babamın yanına gitti. Babamın kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Babam kızaran gözleriyle bana baktıktan sonra Serpil'e başını salladı.
Serpil yanıma gelip koluma girdi. "Hadi gel gidiyoruz," dedi.
"Nereye?"diye sordum.
"Eve,"dedi bir taraftan da beni yürütmeye çalışırken.
"Ama cenaze?"diye sordum.
"Zaten birazdan herkes eve geçecek, biz önden gitmiş olacağız," dedi.
Kabristandan çıkarken adamlardan biri bizim için bir araba getirdi. Serpil'le beraber arka koltuğa oturduk. Başımı Serpil'in omzuna koyup gözlerimi yumdum. Serpil kırık parmağımın olduğu elimi iki avucunun arasına alıp yol boyunca nazikçe okşadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİLEK KOKUSU +18
ChickLit"Yapma." Sesimin titremesini istemesem de kollarının kıskacında ki bedenim tıpkı sesim gibi titriyordu. Göz kapaklarımı sımsıkı birbirine bastırsam da burnundan verdiği nefesi yüzüme çarptığın da öfkelendiğini anlamıştım. Çıplak sırtımın değdiği duv...